30 Haziran 2009 Salı

Beşiktaş'taki Genç Yetenek Problemi

Son yıllara bakınca büyük umutlarla alınan ya da altyapıdan çıkan genç futbolcularımızdan bir türlü beklediğimiz katkıyı alamıyoruz.Bu durumun sebepleri olarak gereğinden fazla beklentiler içine girmemiz,oyuncuların sanıldığı kadar potansiyelli olmamaları,profesyonellikten uzak davranışları,taraftarın sabırsızlığı ve teknik direktörlerin yanlış tercihleri olabilir.
Hatırladığım bu tarz ilk örnek 1998 yılında G.Antep'ten alınan Ayhan.Sanırım 8.5 milyon $ gibi bir bonservis ücreti ödenen Ayhan sürekli bu yüksek bedelin altında ezildi.2 ofansif ortasaha oyuncusunun birlikte oynayıp oynayamayacağı problemi de ortaya çıkınca doğal olarak Mehmet Özdilek'in arkasında kaldı.Vurdumduymaz oyunuyla birlikte taraftarların büyük tepkisini çekti ve 3 yıl sonra Galatasaray'a gitti.Ancak orada adeta futbol anlamında kişik değiştirdi ve bambaşka bir stilde oynamaya başladı.8 yıldır Galatasaray'a önemli katkı yapıyor.
Daha sonra altyapıdan çıkan Tunç ve İlhan Şahin vardı ancak onların çok iyi yerlere gelmeleri zaten pek beklenmiyordu,dolayısıyla kaybolup gitmeleri çok da garipsenmedi.Yine 100.yılda ortaya çıkan Ali Cansun ve Eser de bu kategoriye giriyor.
2003'te Okan Koç başta olmak üzere genç oyuncular alındı.Ümit milli takımla İngiltere deplasmanında oynadığı oyun ve Avrupa'nın birçok dergisinde geleceğin en önemli kanat oyuncuları arasında gösteriliyor oluşuyla belki en çok beklenti onun üzerindeydi.Ancak o da İstanbul'a gelip işini unutanlardan oldu.Sinan Engin'in onu gece kulübünden çıkarken görüp telefonla aradıktan sonra Okan'ın evdeyim demesi de silinmesine yol açtı.Fazla şans bulamadığı düşünülse de tarihimizin en iyi futbolunu oynadığımız 2003-04 sezonunun ilk yarısında Chelsea ve Fenerbahçe deplasmanlarında ilk 11 çıktığını hatırlıyorum.Beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra da kendini toparlayamadı ve son olarak Bank Asya'dan da düşen Sakaryaspor'da görüldü.
Okan Koç takımdan giderken Altay'dan İbrahim Akın geliyordu.Del Bosque'nin prensi de ilk maçlarından sonra yeni yıldızımız diye görülmeye başlandı.Daha sonra ise psikolojik sorunları,Ailton'a vermediği paslar,at yarışı sevdası gibi sebeplerle gözden düştü ve İst.Bş.Bld'ye satıldığında herkes ''kurtulduk'' demek durumunda kalmıştı.
Çok kötü giden 2005-06 sezonunun devre arasında gelen Gökhan Güleç,yarım sezonda attığı gollerle göklere çıkartılmış hatta Ibrahimovic benzetmeleri bile yapılmıştı.Bir sonraki sezonu ise ancak 1 golle tamamladı ve Denizlispor'a gönderildi.
2005 yılının Kasım ayında takıma gelen Jean Tigana'dan geçmiş kariyerine baktığımızda herkes umutluydu genç oyuncuları bulup Beşiktaş!a kazandırma konusunda.Beklendiği gibi 2006 yazında artık takımdaki görevi bitmiş olan Sergen,Tümer,A.Hassan,Pancu,Cordoba,A.Dursun gibi isimler gönderilmiş yerlerine Burak,S.Kurtuluş,Fahri ve Bobo gibi gençler alınmıştı.
Bunların içinde İnönü'de oynadığı ilk maçla göklere çıkarılan Burak aynı zamanda en hızlı düşüşü yaşayan oldu.Eliyle topu önüne alıp gol attığı Konyaspor maçıyla birlikte çok çabuk düşüşe geçti.Sürekli kendini yere atmasıyla da taraftarları çıldırtma noktasına geldi ve o da aynı İ.Akın gibi gidişiyle taraftarları sevindirdi.
Ancak Burak bu şekilde düşüşteyken parlayan bir oyuncu vardı.Serdar Kurtuluş Beşiktaş'a geldiğinde henüz Süper Lig'de maç yapmamış 19 yaşında bir sağbekti.Üstüste 2 maç önce Koray sonra Kleberson'un omzu çıkınca biraz da mecburiyetten Tigana onu önlibero oynattığında herkes oldukça şaşırmıştı.19 yaşındaki bu genç hiç alışık olmadığı mevkide önceleri biraz sallanmış ama sonrasında sürekli gelişen bir performans sergilemişti.Sezon sonuna kadar formayı bırakmayan Serdar belki de Kleberson'un takımdan kaçmasına da sebep olan oyuncuydu aynı zamanda.Önnde oynayan Delgado ve Ricardinho'nun açıklarını kapayan Serdar bitmek bilmeyen mücadelesiyle taraftarın gözbebeği oluyordu.Bu müthiş yükselişiyle sezon sonunda Brezilya ile oynanan hazırlık maçında ilk kez A Milli formayı da sırtına geçiriyordu.Fransa'nın Rennes takımı da Serdar'a 6 milyon €'luk bir teklifte bulunuyordu.
Ancak bir sonraki sezon göreve gelen Ertuğrul Sağlam daha takımla antrenmana bile çıkmadan herkes kendi yerinde oynayacak diyerek Serdar'ı sağbeke hapsedeceğini gösteriyordu.Ligin ilk maçlarında bir sorun yoktu.Serdar Kurtuluş adaşıyla beraber sağ kanadı iyi kullanıyor, Beşiktaş 90 dakika boyunca sayısız orta yapıyordu.Ne olduysa Marsilya'da oldu.Çok hızlı ve güçlü bir oyuncu olan Niang karşısında Serdar 15-20 dakika içinde pes etti.Kan şekeri düşen Serdar oyundan alındı ve bir daha sezon sonuna kadar üstüste 3 maç yapamadı.
2008-09 sezonuna da sağ bek başlayan Serdar bir türlü ilk sezonundaki gibi oynayamıyordu.Ertuğrul Sağlam'ın yerine gelen Mustafa Denizli de onu sağ tarafta kullanıyordu.Kayseri deplasmanında yaptığı büyük hatanın ardından Denizli'nin gözünden düştü ve İsmail Köybaşı transferinde takas malzemesi olarak Gaziantepsor'a verildi.Her ne kadar 2 yıldır yüksek performans gösterememesinde kendi hataları da rol oynasa da Serdar'ı diğer gençlerden çok daha farklı bir yere koyuyorum.Diğerleri gibi şımarık,burnu havada olmayan,saha içinde son derece centilmen olan Serdar Kurtuluş üstünde durulsa çok çok iyi bir önlibero olabilecekken ağır bir futbolcu olmasına rağmen bek olarak oynatıldı ve ne yazık ki Beşiktaş'tan ayrıldı.
Bir diğer Serdar'la ilgili düşüncelerim ise neredeyse %100 farklı.İlk olarak 2003 yılındaki yaz kampında 16 yaşındayken ortaya çıkan,1 yıl sonra Del Bosque döneminde 2 lig maçında oynayan Serdar Özkan daha sonra kiralık olarak A.Sebat ve Samsun'da oynadı.2007 yılında Beşiktaş'a geri döndüğünde 20 yaşındaydı.
O da 1 yıl önceki Burak gibi İnönü'de ilk maçında taraftarı büyüledi.Sağ kanatta başladığı sonra sola geçip,forvet arkası olarak bitirdiği Sheriff maçından sadece 1 ay sonra Macaristan karşısında milli formayla tanıştı.Daha sonra ise onun da düşüş dönemi başladı.G.Saray maçında Tello'ya yaptığı asistten sonra sevinmemesi,Liverpool galibiyetinden sonraki açıklamaları ve saha içindeki her olayda adeta sürekli dayak yer durumuna düşmesi ile o da geri dönülmesi zor bir yola girmişti.Daha sonraları sigara içtiği fotoğrafları da ortaya çıkan Serdar bu sezon ise tamamen bir hayal kırıklığı oldu.Şu an için heralde takımda kalmasını isteyeceklerin oranı %10'u aşmaz.

Bütün bu güzel başlayıp hayal kırıklığıyla biten genç yıldız adaylarının serüvenlerinden sonra ister istemez gözümüz İsmail ve Rıdvan'da oluyor.
Özellikle çok pahalıya gelen,daha çok beklenti olan ve mevkisi itibariyle de Beşiktaş'ta bir bakıma lanetli gibi gözüken bir yerde oynayacak olan İsmail'in diğerleri gibi olmaması için yönetim,teknik heyet,taraftarlar ve Beşiktaşlı spor yazarlarının herşeyi yapması gerekiyor.
Taraftarların zaten tek korkusunun önceki gençler gibi İstanbul'a gelip kendini kaybetmesi olacağını İsmail'in ilk röportajından sonra yapılan yorumlardan anlayabiliyoruz.
Herkes İsmail'in eğitimli,terbiyeli bir genç olduğunu söylerken aslında öyle olmasını ve yeteneğini kişiliğiyle de birleştirerek Beşiktaş'a uzun yıllar boyunca hizmet etmesini bekliyor.Tabi aynı şeyler Rıdvan Şimşek için de geçerli.
Umarız bu sezon takıma katılan İsmail ve Rıdvan yeni bir devrin başlangıcının sembolü olur ve bundan sonra transfer edeceğimiz genç oyuncular beklediğimiz performansı gösterir.En azından eğer başarısız olacaklarsa da bunun sebebinin sadece Beşiktaş'ta başarılı olmalarına yetmeyecek yetenekleri olduğuna inanalım.Yeter ki saha dışı etkenlere takılmayıp,ellerinde geldiğince futbollarını oynasınlar...

28 Haziran 2009 Pazar

Modern Futbolda 4-3-3 ve Beşiktaş


Son yıllarda Avrupa futboluna damgasını vuran taktik 4-3-3 oldu.Mourinho'nun Chelsea'nin Rijkaard'ın Barcelona'nın başında olduğu dönem bu iki 4-3-3 oynayan takımın Şampiyonlar Ligi'nde oynadıkları maçlar en çok ilgi çeken maçlar olmuş ve Chelsea ile Barcelona da en iyi takımlar olarak kabul edilmişti.2006 Dünya Kupası da bu dizilişin iyice yaygınlaşmasını sağladı.Özellikle 1998'de dünya şampiyonu olan Fransa ile birlikte kabul gören 4-2-3-1 yerini 4-3-3 e bırakmıştı.
Ülkemizde ise büyük takımlar uzun bir süre bu taktiği benimseyemedi.Fenerbahçe uzun süre 4-4-1-1 oynarken Beşiktaş ve Galatasaray da 4-3-1-2 oynamaya çalışıyordu.Geçen sezonun 2.yarısında Mustafa Denizli Beşiktaş'a 4-3-3 oynatmaya başladı.Her ne kadar takım tam olarak da bu sistemi oynayabilecek futbolculardan kurulu değilse de Beşiktaş sezonu çifte kupayla tamamlamayı başardı.
Transfer döneminde de şu ana kadar kadroya 5 futbolcu katıldı.Önümüzdeki sezon da Beşiktaş'ın 4-3-3 oynayacağını düşünürsek mevcut kadronun bu taktik için ne kadar yeterli olduğunu tartışmak gerekiyor.
Savunmaya baktığımız zaman iki sağbek Erhan ve Rıdvan'ın transfer edildiğini görüyoruz.Sol bek için de İsmail alındı.Savunmanın ortasında eğer Zapotocny G.Antep'e verildiyse şu an için sadece 2 aday var,İ.Toraman ve Sivok.En az bir stoper transferi yapılacağını düşünüyorum.
Bu durumda geri dörtlümüz muhtemelen şu şekilde olacak;
Erhan(Ekrem)-İ.Toraman-Sivok(Yeni yabancı)-İsmail
Ortasaha tamamen iç olarak oynayacak oyunculardan oluşması gerektiği için savunmanın sağında ve solunda oynayacak oyuncuların ofansif anlamda katkı yapmaları şart gibi gözüküyor.Sol tarafta İsmail bunu başarabilecek gibi gözüküyor.Ancak sağbek pozisyonunda Erhan'ın savunma ağırlıklı olduğu söyleniyor ki sanırım geçen sezon asist yapamamış.Rıdvan henüz çok genç,Ekrem de ofansif anlamda katkı yapsa da defansif olarak sıkıntı yaşayan bir oyuncu.Özellikle Şampiyonlar Ligi'nde Ekrem sağbek oynarsa rakip sol açıklar maçın yıldızı olabilirler.Yine de bu kadar oyuncu varken yeni bir sağbek transferi yapılmayacaktır diye düşünüyorum ve rakibe göre,form durumlarına göre değişimli olarak bu oyuncuların da sağbek mevkisini idare edebileceklerini umuyorum.Stoperlerin ise zaten oynayacağımız taktik ne olursa olsun yapmaları gereken şeyler çok fazla değişmiyor.
Ortasahada ise yeni bir transfer olmaması halinde en uygun diziliş şu şekilde olabilir.
Fink-Ernst-Tello
Tabi yeni gelecek bir yabancı stoperle birlikte Sivok da ortasahada Fink'in yerine oynayabilir.Fink için Ernst'ten daha ofansif bir oyuncu şeklinde bahsediliyor,bu yüzden Ernst ortasahanın ortasında defansif görevi en yüksek oyuncu olacaktır.S.Kurtuluş'un da bu bölge için iyi bir yedek olabileceğini düşünüyorum fakat o da Zapo gibi G.Antep'e verilmiş olabilir.Fink ile ilgili bir bilgim olmasa da elinden geldiğince iki yönlü oynamaya çalışan bir oyuncu olduğunu tahmin ediyorum.Tello ise bu üçlünün en ofansif oyuncusu olacak.Geçen sezon genelde Denizli bu bölgede Delgado ya da Yusuf'u oynatıp Tello'yu da sol açıkta oynatıyordu fakat Tello'nun en azından diğer iki oyuncuya kıyasla daha iyi savunma yapabilmesinden dolayı Tello bu bölge için daha uygun olacaktır.Şu an için bu bölgeye yeni bir transfer yapılmayacak gibi dursa da Murat Ceylan'ın oldukça yerinde bir hamle olacağını düşünüyorum.Ayrıca Nuri ve Caner de uygun olabilir.
En zor seçim yapılacak bölge ise ileri üçlü olacak.Şu an için o bölgede oynayabilecek oyuncular Tello,Delgado,Yusuf,Bobo,Nihat,Nobre,Serdar Özkan,Batuhan,Ekrem ve Holosko.Yani tam 10 aday var.Tello'nun genellikle ortasahada oynayacağını,Bobo'nun satılacağını,Ekrem ve S.Özkan'ın ise ancak yedek olabileceğini düşününce adaylar 6'ya iniyor.
Daha çok sağ açık orijinli olan Nihat ve Holosko'dan birinin sol açıkta da oynayabilmesi halinde bence en ideal üçlü;
Nihat-Nobre-Holosko olacaktır.
Nobre forvetin ortası için hava topu hakimiyeti,pres özelliği ve ileride top tutmasıyla en uygun aday.Batuhan da onun yedeği olarak artık forma bulmaya başlamalı.Tabi Bobo takımda kalırsa,Batuhan yine kiraya verilebilir.Holosko da açık oynamak için gerekli hıza sahip ancak top sürerken bazen top ayağına dolaşabiliyor.Bu sorunu kaldırır ve tekniğini biraz daha geliştirirse yeri garanti olacaktır.Nihat da sakatlık problemi yaşamadıkça oynayacaktır.Savunma yönü Holosko'ya oranla daha zayıf olduğu için Tello'nun değil Fink ya da Sivok'un oynayacağı tarafın önünde olmasını tercih ediyorum.Delgado ve Yusuf'a gelince.Yusuf çok büyük ihtimalle sadece sıkışan maçlarda kilidi açması ve önde olduğumuz anlarda da oyunu soğutması için maçın sonlarında kullanılacaktır diye düşünüyorum.Ancak Bobo gibi Delgado'nun da takımda kalması halinde sorun çıkabilir.Çünkü Mustafa Denizli'nin sevdiği ve beğendiği bir isim Delgado.Bu durumda da ona ilk 11'de şans vermek isteyecektir.Ortasahada oynadığını düşünmek bile istemiyorum,sol açık olarak ise faydalı olacağını tahmin ediyorum fakat bu durumda da Nihat ya da Holosko yedek kalmak zorunda.Bu da Nihat transferinin çok da acil bir ihtiyacımızı karşılamadığını gösteriyor olacak.

Savunmada beklerin mümkün olduğunca hücuma destek verdiği,ortasahadaki en az iki oyuncunun çift yönlü oynayabildiği,ilerideki üçlünün ise ortada oynayanının pivot santrfor özellikli(Nobre),kanatlardakilerden birinin hızlı ve 2.forvet gibi(Holosko) diğerinin de daha teknik,iyi orta açabilen bir oyuncu olduğu(burada iş karışıyor,çok aday var) bir 4-3-3 sistemi ile başarılı olmamamız çok da mümkün değil.Sisteme uygun oyuncuların kullanılması ve 1-2 transfer daha yapılması halinde Beşiktaş'ın önümüzdeki sezon da ligde şampiyonluğun en büyük adayı olacağını düşünüyorum.Şampiyonlar Ligi'nde de 3.torbadan girmenin avantajıyla en azından UEFA'ya kalma hakkı elde edeceğini,iyi bir kura ve fikstür halinde grup 2.liği şansının da olabileceğini umuyorum.

26 Haziran 2009 Cuma

Büyük Mustafa-2

2008 yılının Ekim ayına gelindiğinde Mustafa Denizli, LigTV'de yorumculuk yapar,tuttuğu takım olan Beşiktaş'ta ise yıllardır devam eden sorunlar M.Kharkiv yenilgisiyle tekrar ortaya çıkar.Beşiktaş'ta Ertuğrul Sağlam ile yollar ayrılır ve başkan Yıldırım Demirören'den Mustafa Denizli'ye sürpriz bir teklif gider.Yıllarca Beşiktaşlı olduğunu her yerde söyleyen Mustafa Denizli belki de rakiplerin başarısız bir sezon yaşayacağını da tahmin ederek sezon ortasında Beşiktaş'ın başına geçer.
Ertuğrul Sağlam'dan 6 maç sonunda 14 puanla namağlup bir takım almıştır Mustafa Denizli.İlk olarak 3'lü savunmaya dönen Denizli,sezonun başında sol bek olarak düşünülen Tello'yu sol açıkta kullanmış,forvette de tercihini Bobo değil Nobre'den yana kullanmıştı.İlk maçlarda çok kötü oynamamasına rağmen üstüste puan kayıplarıyla karşılaşan Denizli kendisine güvenini hiçbir zaman kaybetmiyor ve şampiyonluğumuzu engellemeyecek kadar puan kaybedebiliriz diyordu.İlk yarının sonlarında oynanan ve 2-1 kaybedilen Fenerbahçe deplasmanında Bobo,Tello ve Holosko gibi isimleri yedek kulübesinde tuttğu için eleştirilen Denizli,Galatasaray karşısında alınan yenilgiyle birlikte takımın devre arasına ancak 6.sırada girmesiyle eleştirilerin hedefi oluyordu.
İşte o günlerde uzun süre konuşulacak olan 26.haftayı bekleyin kehaneti geldi Denizli'den.Bu açıklamalarla patlamaya hazır bir halde olan Beşiktaş camiasını yatıştıran Denizli hesabını 2.yarının başında rakiplerin kendi arasında oynayacağı maçlarda yaşayacağı kayıplara göre yapmıştı.Aynı zamanda takım derbileri de İnönü'de oynayacaktı.
2.yarı öncesi takıma katılan Ernst ve Yusuf'un çok başarılı performanslarıyla da taraftarların gözünde değerini yükselten Denizli'nin hesapları yavaş yavaş çıkmaya başlıyordu.Önce G.Saray'daki teknik adam değişikliği,Denizli ve Beşiktaş'ın işini kolaylaştırıyordu.Ardından da rakiplerin puan kayıpları artarak sürüyordu.Bu şartlarda Beşiktaş 26.haftaya lider girme şansını da yakaladı ancak değerlendiremedi.Haftalarca Sivasspor'un 1 puan arkasında 2.olan Beşiktaş'ta herkesi şampiyonluğa inandıran isim Mustafa Denizli olmuştu yaptığı iddialı açıklamalarla.
Ancak 30.hafta İnönü'de kaybedilen F.Bahçe derbisi liderlik şansının 3.kez kullanılamaması oluyordu ki artık taraftarlarda bir daha böyle bir şansın ele geçmeyeceğini düşününler oldukça fazlaydı.Denizli'nin bu haftalarda en çok eleştirildiği konu ortasahadaki Cisse-Ernst ikilisini bozması oluyordu.Ancak kimilerine göre ballı olan Denizli için bir fırsat daha gelmiş,Sivas 1 yenilgi daha almıştı.Bu kez fırsat değerlendirildi,takım zirveye çıktı.Ardından önce İzmir'de 4 gollü F.Bahçe galibiyetiyle gelen Türkiye Kupası ve ligde de kalan 3 maçta alınan 9 puanla 6 yıl sonra gelen ilk lig şampiyonluğu Mustafa Denizli'nin bir kez daha kendisini herkese ispat etmesini sağlıyordu.

Beşiktaş'ta oynattığı futbol,ya da verdiği taktiklerden çok 6 yıldır başarıya uzak kalmış ve yönetim problemleri olan bir büyük takımda rahat ve kendine güvenen davranışlarıyla büyük bir değişiklik yaratmış, farkını daha çok saha dışındaki liderliği ve tecrübesiyle ortaya koymuş olan Denizli,önümüzdeki sezon da Beşiktaş'ın başında kalmaya zor da olsa ikna edildi.
Bir Beşiktaşlı olarak bazen anlamakta güçlük çektiğim kadro tercihleri olsa da yedek kulübesinde, medya karşısında ve antrenmanlardaki tavırlarıyla ideal bir büyük takım teknik direktörü profili çizen Mustafa Denizli kısa bir süre sonra Beşiktaş'la 1 yıllık sözleşme yenileyecek.
Büyük Mustafa'ya önümüzdeki sezonlarda da başarılar diliyorum.

Büyük Mustafa-1

İleride Türk futbol tarihine geçecek iki teknik adamdan biri olacak olan Mustafa Denizli,10 Kasım 1949'da İzmir, Çeşme'de dünyaya gelir.Küçük yaşlardan itibaren futbola meraklı olan Mustafa Denizli 1962 yılında Altay altyapısına girer ve 1965'te de Altay'ın A takımın yükselir.
Müthiş bir sol ayağa sahip olan Mustafa Denizli özellikle de kornerlerden attığı attığı gollerle tanınır.1979-80 sezonunda attığı 12 golle sezonu gol kralı olarak tamamlayan Denizli,yıllarca İstanbul'un 3 büyüklerinden gelen teklifleri de reddederek Altay'da kalmaya devam etmiş ve İzmir'in siyah beyazlılarının Büyük Mustafa'sı olmuştur.Ancak 1983 yılına gelindiğinde teklifleri geri çevirememiş ve Galatasaray'a transfer olmuştur.Sarı kırmızılılarda 1 yıl oynayan Denizli,daha sonra G.Saray'da ünlü teknik adam Derwall'in yardımcılığını yapmaya başlar.
Derwall'in yardımcılığını yaptığı 3 sezon ona çok şeyler katar.Bir bakıma Derwall de onu kendisinden sonraki dönem için teknik direktörlüğe hazırlıyor gibidir.1986-87 sezonunda Galatasaray 14 yıl sonra şampiyon olur ve ardından da Derwall görevi bırakır ve teknik direktörlüğe henüz 37 yaşında olan Mustafa Denizli geçer.
İlk sezonunda Galatasaray'ı lig şampiyonu yapan Denizli asıl büyük başarısını bir sonraki sezon gösterir.Galatasaray'ı Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı finale çıkarır.Bu başarı halen Avrupa'nın kulüpler bazındaki 1 numaralı kupasında bir Türk takımının elde ettiği en büyük başarıdır.

Özellikle de deplasmanda 3-0 kaybedilen Neuchatel Xamax maçından sonra büyük bir özgüvenle kendi sahamızda 5-0 kazanırız demesi,oynattığı hücum futboluyla Türk futbolunda bir devrim yaratan Mustafa Denizli 1989'da Galatasaray'dan ayrılır ve Almanya'ya gider.Artık A.Aachen'in teknik direktörü olmuştur Büyük Mustafa.
A.Aachen'de sezona iyi başlayan fakat daha sonra düşüş yaşayan Mustafa Denizli 15.haftada 5 galibiyetle takımdan ayrılır.Sezon sonuna kadar takım çalıştırmaz ve tekrar Galatasaray'ın başına geçer.
2.Galatasaray macerası da 2 yıl sürer.Ancak ilki kadar başarılı olmaz.Yine de ilk sezon alınan bir Türkiye Kupası ve elde edilen lig ikinciliği vardır.2.sezon ise Kupa Galipleri Kupası'nda takımına çeyrek final oynatmayı başarmıştır.
2 yıllık bir aranın ardından yeni bir heyecan arar ve Kocaelispor'un başına geçer.Yeşil-siyahlılarda 2 sezon üstüste 5.olur ve kısmen başarılı sayılır.1995-96 sezonunun sonunda İnönü'de Beşiktaş'ı 5-3 yendikleri maç unutulmazlar arasına girer.
1990'ların ortasında Türk futbolu için bir diğer önemli teknik adam ortaya çıkmaya başlar.M.Denizli'ye benzer bir çizgide kariyerli bir teknik adamın yardımcılığıyla adını duyuran Fatih Terim, A Milli Futbol Takımımızı tarihinde ilk kez bir Avrupa Şampiyonası'na taşır ve hemen ardından Galaatsaray'ın başına geçer.Boşalan milli takım teknik direktörlüğü için de ilk aday Mustafa Denizli'dir.
İlk olarak Hollanda-Belçika-Galler-San Marino ile beraber 98 Dünya Kupası'na kalma mücadelesi yapar ancak Ali Sami Yen'de 3-1 kaybedilen Belçika maçı yüzünden 3.olup eleniriz.Yine de özellikle Bursa'da 1-0 kazanılan Hollanda maçı tarihe geçer.Ardından sıra Euro 2000 elemelerine gelir.Rakipler Almanya-Finlandiya-K.İrlanda-Moldova'dır.Avrupa futbolunun belki de en başarılı takımı olan Almanya'yı yine Bursa'da ve 1-0 lık skorla yenmeyi başarır Mustafa Denizli'nin takımı ve 2.olup baraj maçı oynama hakkı kazanır,İrlanda Cumhuriyeti'ni de eler ve son 16'ya kalır.
Sıra 4 yıl önce Fatih Terim'in başarısın üstüne çıkmaya gelmiştir.1 puanla geçilen İtalya ve İsveç maçlarının ardından daha sonra alışkanlık olacak şekilde turnuvanın evsahibini Belçika'yı yenerek çeyrek finale kalırız ve Mustafa Denizli milli takımımıza o döneme kadarki tarihinin en büyük başarısını yaşatır.Çeyrek finalde ise Portekiz'e karşı alınan yenilgi Mustafa Denizli'nin milli takımın başında çıktığı son maç olur ve 2000-01 sezonu için Fenerbahçe ile anlaşır.Futbolculuk zamanlarından beri Beşiktaşlı olduğunu söyleyen Denizli,Galatasaray'dan sonra şimdi de Fenerbahçe'nin başına geçecektir.
2000-01 sezonu öncesi Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım,Galatasaray'ın 4 yıllık şampiyonluk serisini kırmak için büyük paralar harcar,Revivo,Rapaiç,Andersson,Mirkovic gibi isimleri transfer eder.Ancak sezon çok da iyi başlamaz.5.haftadaki Beşiktaş derbisinde Mustafa Denizli inanılmaz bir hata yapar ve sahaya 6.yabancı oyuncuyu sürer.Zaten 3-0 geride olan Fenerbahçe maçı hükmen kaybeder ve Denizli'nin unutkanlığı basının dalga konusu olur.İlerleyen haftalarda Kadıköy'de kazanan ama deplasmanlarda sıkıntı yaşayan bir Fenerbahçe olur.2.yarının ortalarında Beşiktaş'ın yarıştan kopmasıyla birlikte Denizli'nin F.Bahçe'sinin rakipleri son 4 yılın şampiyonu .G.Saray ve sürpriz takım G.Antep olur.Kadıköy'de 29.hafta oynanan G.Antepspor maçı unutulmazlar arasına girer.İlk yarıyı 3-0 geride kapattığı maçı 4-3 kazanan Fenerbahçe büyük moral bulur.2 hafta sonra kendi sahasında Galatasaray'ı da 2-1 yener ve sezon sonunda Fenerbahçe'yi 14.şampiyonluğuna taşır Mustafa Denizli.Bunu başaran ilk yerli teknik adam olmuştur aynı zamanda sarı lacivertlilerde.Yıllardır kazanılamayan Türkiye Kupası'nda da zafere çok yaklaşmış ancak finalde Gençlerbirliği'ne penaltılarla kaybederek kupaya veda etmiştir.
2.sezonu ise kısa sürmüştür Denizli'nin.G.Rangers'i eleyerek Devler Ligi'ne kalan F.Bahçe 6 maçta 0 çekerek hayal kırıklığı yaratır.Ligde ise uzun süre 2.sırada gider ancak 14.haftada kendi sahasında üstüste 24 maçlık galibiyet serisiyle çıkılan Beşiktaş derbisindeki 2-1'ik yenilgi sonun başlangıcı olur.Sonraki 3 haftada 2 yenilgi daha alır Denizli ve ilk yarının sonunda takım 3.sıradayken görevine son verilir.
1.5 sezon boyunca takım çalıştırmayan Denizli cesur bir kararla 2003'te Manisaspor'un başına geçer.Manisa'da krallar gibi karşılanır ancak takımını Süper Lig'e çıkarmayı başaramaz ve buradaki görevinden de ayrılır.Artık kariyerinde düşüşe geçtiği düşünülür Mustafa Denizli'nin.
Sonraki yıllarda 2 kez de yolu İran'a düşer.Önce Pas sonra da Persepolis takımlarına çalıştırır.Özellikle Pas takımında başarılı olur ve ardından Türkiye'ye dönerek yorumculuk yapmaya başlar.

25 Haziran 2009 Perşembe

İsmail Köybaşı ve Rıdvan Şimşek Beşiktaş'ta

2008-09 sezonunun Süper Lig'de en iyi çıkış yapan 2 oyuncusu herhalde Bursaspor'lu Sercan'la birlikte G.Antepspor'un 19'luk sol beki İsmail Köybaşı'ydı.
İlk maçını İst.Bş.Bld. karşısında oynayan İsmail'i ilk olarak ligin devre arasında G.Antepspor'la deplasmanda oynadığımız Türkiye Kupası grup maçında farketmiştim.Ardından 2.yarıda seyrettiğim 4 maçta da takımının iyileri arasında yer alıyordu.
Özellikle ofansif özellikleri çok yüksek olan bir bek İsmail.Şu an için milli takımda da oynayan,benim de çok beğendiğim H.Balta'nın üzerine çıkabilme potansiyeli olduğunu düşünüyorum.Geçen sezonki gelişimini bu sezon Beşiktaş'ta da devam ettirir ve savunma yönünü de geliştirir ise Türkiye'nin bir numaralı sol beki olmaması için hiçbir neden yok.
Beşiktaş'ın ihtiyacı olup olmamasına gelince de bu transferin tam isabet olduğu ortaya çıkıyor.Yıllardır İbrahim Üzülmez'in yerine sol bek bekleyen bizler için henüz 19 yaşında olan ve pırıl pırıl bir geleceği olan İsmail Köybaşı en uygun isim olarak dikkat çekiyor. Sol bek ihtiyacımızın yanında rakiplerimizle kıyasladığımızda yerli oyunculardaki kalitesizlik nedeniyle en çok bizi zorlayacak olan yabancı sınırı da düşünüldüğünde sol bek için yerli bir oyuncunun transfer edilmesi de tam isabet olmuş durumda.
Şu ana kadar transferin maliyeti ile ilgili kesin bir bilgi yok.İsmail'in yıllık 1 milyon € alacağı söyleniyor ki normal bir ücret bence.Ama G.Antepspor'a verilecek olan bonservis ücreti sanırım epey yüksek olacak.G.Antepspor başkanı İbrahim Kızıl kesinlike oyuncularımızı satmayacağız diyordu,İsmail'in satışına onay vermesini sağlayacak bedelin ne kadar yüksek olacağını tahmin edebiliriz.Ayrıca Beşiktaş'ın birkaç oyuncuyu da G.Antep'e vereceği konuşuluyor.Umarım bu oyuncular arasında takımın yedek stoper eksikliği ve +2 olmaya uygun bir oyuncu olması düşünülerek Zapotocny ve benim favori oyuncularım arasında yer alan S.Kurtuluş yoktur.Serdar'dan bir önlibero olarak halen umutluyum.Tabi eğer Serdar Özkan'ı gönderdiysek bu transferden sağlayacağımız katkıyı daha da arttıracaktır.Yine de S.Kurtuluş ya da Uğur'un gönderilmiş olabileceğini düşünüyorum,diğer bir oyuncunun da Emre Özkan olduğu konuşuluyor.
İsmail Köybaşı'nı kendisi gibi Gaziantepspor'dan gelen ve takımın en özverili oyuncularından biri olan üstteki resimde mücadele ettiği İbrahim Toraman'la beraber önümüzdeki sezon savunma hattımızda görmekten çok mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Yıllardır bek transfer etmemiz gerektiği çok açıktı ancak nedense bu ihtiyaç giderilmiyordu.Bu konuda artık bu sene ciddi adımlar atılması şarttı ve sol bek için Türkiye'deki en uygun isim olan İsmail Köybaşı transfer edildi.
Sağ bek konusunda ise önce Ankaraspor'dan Erhan Güven takıma katılmıştı.Yine de bu kimsenin içini rahatlatan bir hamle değildi.Ben sağ bek için kaliteli bir yabancı transfer bekliyordum.
İsmail'le aynı saatlerde bir transfer haberi de ülkenin batısından geldi.Beşiktaş,Karşıyaka formasıyla bu sezon Bank Asya'da yılın oyuncusu seçilen 1991 doğumlu sağ bek Rıdvan Şimşek ile anlaşmıştı.Anlatılanlara göre yeni bir Gökhan Gönül olma potansiyeline sahip aynı İsmail gibi hücum yönü kuvvetli bir sağ bek olan Rıdvan'ın İsmail'e oranla daha uzun vadeli bir transfer olduğunu ve hemen formayı kapamayacağını düşünüyorum.
Eğer S.Kurtuluş, İsmail alınırken G.Antep'e verilmediyse şu an takımda sağbek oynama ihtimali olan 5 futbolcu var gibi gözüküyor.Artık İ.Toraman'ın sağ bek oynamasına umarım gerek kalmaz ve hem kendisini çok daha yararlı olduğunu düşündüğüm stoperde görürüz hem de savunmanın sağında da gerçek bir sağ bek oynar.
Henüz 20 yaşına gelmemiş iki bekin transferi gerçekten çok ciddi bir adım oldu Beşiktaş için.Bu iki oyuncunun kısa süre içinde takımın değişmezi olmaları halinde Beşiktaş yerli oyuncuların kalitesi sorununu da biraz olsun atlatmış olacak.
Geleceğe yönelik bu iki hamle şu ana kadar pek de iyi gitmeyen transfer döneminde sanırım bütün Beşiktaşlılar için önemli bir moral oldu.Dileğimiz tabii ki bu tarz transfelerin devamının gelmesi yönünde.
Bu 2 genç yeteneğin beklentileri karşılayacak bir performans göstermeleri halinde Fink ve Nihat transferlerini de düşününce çok da fazla eksiğimiz kalmıyor.
Gökhan Zan'ın kaybından dolayı bir yerli yedek stoper gerekecek.Bunun için de en uygun aday Getafe'de forma şansı bulamayan İbrahim Kaş gibi gözüküyor.Bir diğer transferin de sol içe yapılması halinde(İsmail gelirken yanında keşke Murat Ceylan'ı da getirse) Beşiktaş'ın önümüzdeki sezon da rakipler ne yaparsa yapsın en az onlar kadar şampiyonluk şansı olduğunu düşünüyorum.

Nihat Kahveci Yuvaya Döndü



Yıllardır İspanya'da başarıyla oynayan Nihat Kahveci tekrar Beşiktaşlı oldu.Geçen seneye kadar geri dönmesi halinde bana çok büyük bir sevinç yaşatacak bir futbolcuydu Nihat.
Ama artık sakatlığının onun eski günlerine dönebilmesine pek imkan vermeyeceğini düşünüyorum.Ayrıca takımda Holosko'nun da olduğunu düşününce sanki çok da ihtiyacımız olan bir oyuncu değildi.Tabi bütün bunlara rağmen Nihat'ın kalitesini de tartışamayız.Gol şansı yüksek olan bir oyuncu olması,henüz 30'una gelmemesi ve en önemlisi Beşiktaş altyapısından yetişip umarım ki kaptanlığı da alarak takıma liderlik yapacak olması bu transferdeki pozitif noktalar.
Villarreal'e 4.5 milyon € ödendiği konuşuluyor ki bence bu rakam çok da uçuk değil.Daha ucuza Nihat'ı alamazdık.Ama Nihat'a vereceğimiz yıllık ücret baya yüksek olacak gibi.Ben en az 3 milyon € bekliyorum.
Yıllardır bir türlü sahip olamadığımız yerli yıldız olarak da yine bir eksikliğimizi kapayacaktır Nihat.
Yeni sezonda artık Bobo'nun büyük ihtimalle satılacağını düşününce Holosko-Nobre-Nihat üçlüsünün ileide oynayacağını tahmin ediyorum.Yazının başında da dediğim gibi bence Holosko varken çok da şart değildi Nihat tarzı bir oyuncuyu almak.
Ama Nihat'ın transferinin en büyük avantajı takıma yapacağı liderlik olacaktır bana göre.7 yıllık İspanya kariyeri ve milli takımda oynadığı maçları düşününce tecrübesiyle de özellikle Şampiyonlar Ligi'nde ve derbilerde faydalı olacağına inanıyorum.

21 Haziran 2009 Pazar

NBA'de bir süper yıldız:Hidayet Türkoğlu



Türk basketbolunun gelişimi için yakalanan en önemli fırsatlar ülkemizde düzenlenen 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası ile birlikte 79-80 jenerasyonuydu.Bu jenerasyonun en çok öne çıkan isimleri ise Kerem Tunçeri,Hidayet Türkoğlu,Mehmet Okur,Kaya Peker ve Muratcan Güler'di.Ancak Hidayet içlerinde daha farklı bir yerdeydi.
Basketbolla ilk olarak Çavuşoğlu Koleji'nde tanışan Hidayet,Efes Pilsen'in dikkatini çekti.Genç takımda başarılı oyunuyla adını duyurmaya başladı ve 18 yaşında ilk kez Efes Pilsen formasıyla Euroleague maçına çıktı.1999-00 sezonuna gelindiğinde Efes Pilsen'de değişim başlamıştı.Başta Naumoski sezonun bir kaç haftasının ardından da Aydın Örs'le yolla ayrıldı.Yeni koç Ergin Ataman'ın ilk beşinde Hidayet'in önemli bir rolü vardı.Henüz 20 yaşındaki genç yıldız Efes Pilsen'i Final Four'a taşıyan en önemli isimlerden biri oldu.
2000 NBA Draft'ında Sacramento Kings tarafından 1.tur 16.sırada seçilen Hidayet hayallerini gerçekleştirme fırsatı bulduğunun farkındaydı.NBA' de oynayabilmek için Efes'e tazminat ödemeyi kabul etti ve bir bankadan bunun için kredi aldı.Kendisine ne kadar güvendiği belli oluyordu.
Sacramento,onun için uygun bir takım gibi gözüküyordu.Takımda 2 Sırp vardı.Divac takımın abisi konumundayken Stojakovic de Hidayet'in pozisyonunda ilk beş çıkan isimdi.İlk sezonunda Hidayet 5 maça ilk 5'de çıktı ve 5.3 lük sayı ortalaması yakaladı,Sacramento ise play-off lara 2.turda Lakers'a süpürülerek veda etti.Hidayet play-off'larda ortalamalarını ciddi şekilde arttırmıştı.Sıra 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonasındaydı.
Ülkemizdeki bu turnuva milli takımımız için çok önemliydi.Aydın Örs'ün yönetimindeki milli takım için 12 Dev Adam sloganı uygun görülmüştü.Ankara'daki grup maçlarında Türkiye 2 galibiyet-1 yenilgi ile lider olmuş ve turnuva İstanbul'a taşınırken çeyrek finalde Hırvatistan'ın rakibi olmuştu.Hırvatistan'ı uzatmalarda geçen milliler yarı finalde Almanya ile karşılacaktı.Çekişmeli geçen maçta Hidayet sonlara doğru sazı eline almaya başladı önce bitime 3 saniye kala attığı üçlükle maçı uzatmalara taşıdı,sonra da bitime 2 saniye kala attığı turnike basketle Türkiye'ye 1 sayılık galibiyeti ve finali getirdi.Maçın yıldızı bir NBA yıldızı olan Nowitzki değil,Hidayet'ti.Hido maçı 24 sayı 10 ribaunt 8 asist gibi müthiş istatistiklerle tamamlamıştı.Milli takımımız ise turnuvayı finalde Yugoslavya'ya kaybederek finalist olarak tamamlıyordu.Hidayet bu turnuvayla birlikte artık rüştünü ispat etmiş,bir yıldız olduğunu kanıtlamıştı.Takımın en skorer ismi İbrahim Kutluay olmasına rağmen lideri Hidayet'ti.
NBA'deki 2.sezonunda da Hido ilk5'de fazla şans bulamadı.Ancak sayı ortalaması 10'a yükselmişti, dakikaları da 24.6 olmuştu.Sacramento normal sezonu ilk sırada tamamlarken Hidayet de bu takımın en önemli rol oyuncularından biri haline gelmişti.Play-off'larda Stojakovic'in sakatlığıyla birlikte ilk 5 çıkma şansı yakaladı ve yine başarılı performanslar sergiledi.Ancak Sacramento Batı Finalleri'nde Lakers'a yıllarca unutulmayacak bir serinin ardından 4-3 kaybetti ve Hidayet şampiyonluk yüzüğüne ulaşamadı.Hido'nun önünde şimdi de ABD'de düzenlenecek Dünya Basketbol Şampiyonası vardı.
2001'de gelen Avrupa ikinciliği Türkiye'yi memnun etmişti ancak ne yazık ki bu jenerasyonun 2006'daki Dünya altıncılığıyla birlikte en büyük başarısı bu olacaktı.2002'de takım içi huzursuzluklar baş göstermiş ve bunların en önemli sebeplerinden birinin artık daha çok kendine oynamaya başlayan Hidayet olduğu ortaya çıkmıştı.1 sene önce finalde kaybettiğimiz Yugoslavya'ya bu kez çeyrek finale kalma maçında 30 küsür sayı farkla kaybederek elenmiş ve turnuvayı ancak 9.tamamlayabilmiştik.
Sacramento, bir önceki sezon kaçan şampiyonluğu bu sezon yakalamak istiyordu.Bunun için takıma katılan oyunculardan biri de Hido'nun pozisyonunda oynayan tecrübeli Jim Jackson'du.Bu gelişme Hido'yu kötü etkilemiş ve Hido'nun süreleri ve ortalamalrı düşmüştü.Hido çaylak sezonundaki rakamlarına geri döndü,play-off'larda takımın en büyük yıldızı Webber'ın da sakatlanmasıyla birlikte takım 2.turda Dallas'a 4-3 elendi ve sezon yine başarısızlıkla kapandı.
2003'ün yazında Hido 3 takımın içinde bulunduğu bir takasla son şampiyon Spurs'a geçti.Kontratının son sezonunda adeta bir rehabilitasyon merkezi gibi olan San Antonio,Hidayet için tekrar yukarıya adım atma fırsatı olabilirdi.
Bu gelişmelerle birlikte çıktığı 2003 Avrupa Şampiyonası'nda da Hidayet ve Türkiye başarısız oldu,yine takım içi sorunlar ön plana çıktı ve takım çeyrek final bile oynayamadı.Ardından da Aydın Örs istifa etti.Artık Hidayet için kendine gelme zamanı geliyordu,yoksa önümüzdeki sezon NBA'deki son sezonu olabilirdi.
Hidayet Spurs'e geçtiği için şanslıydı.San Antonio'da koç Popovich'in Ginobili'yi yedekten getirme stratejisi ile birlikte ilk5 çıkma şansı yakaladı.44 maça ik 5 çıkan Hido, 4.5 ile 4 yıllık kariyerindeki en iyi ribaunt ortalamasını yakalarken,uzun süre ligde en iyi yüzdeyle 3 sayılık atış kullanan oyuncu oldu.Ama Spurs play-off lara geldiğinde 2.turda karşılarına 4 yıldızlı Lakers çıkmıştı.Derek Fisher'ın 0.4 saniye kala attığı basketle tarihe geçen seriyi 4-2 kaybeden Spurs sezona erken veda ediyordu.Hidayet artık serbest kalmıştı.
2004 yazında Hidayet için gelen en iyi teklif bir önceki sezonu son sırada tamamlayan,McGrady-Francis takası ile birlikte draft edilen Howard'la yeni bir takım kurmak isteyen Orlando olmuştu.Hido Orlando ile 6 yıllık bir kontratı 38 milyon $ karşılığında imzalamıştı.
Hidayet,sakatlıktan kurtulan Grant Hill'in de etkisiyle yine yedek konumundaydı ama maçların yarısından fazla sahada kalıyordu.Yakaladığı 14.0 sayı ortalaması 5 yıllık kariyerinin zirvesiydi.Ancak Orlando sezona iyi başlasa da sonraki düşüşüyle birlikte play-off a kalamıyordu.Bir sonraki sezon da milli basketbolcumuz için çok farklı olmayacaktı.
Türkiye 2005 Avrupa Şampiyonası'na yeni koç Bogdan Tanjevic ile katılıyordu ancak oynadığımız oyun,2002 ve 2003'ün yanında bile çok kötü durumdaydı.Farklı yenilgilerle geçen turnuvadan sonra bu kez konuşulan Mirsad ile Mehmet Okur'un kavgası olmuştu.
Hidayet,2005-06 sezonunda Orlando'da iyi bir sezon geçirdi.İlk 5'e yerleşen Hido bir çok istatistikte kariyerinin en yüksek rakamlarına ulaştı ancak takım sezonu yine play-off'ların uzağında geçirdi.
Türkiye 2006 Dünya Basketbol Şampiyonası'na özel kontenjanla katılma hakkı kazandı.NBA yıldızları Hidayet ve Mehmet'in olmadığı milli takım büyük bir başarı gösterip 6.oldu ve artık Hidayet'in milli takım için zarar verdiğini söyleyenlerin sayısı artmaya başladı.
Bir sonraki sezona Hidayet iyi başlayamadı.Tamamına ilk 5'te çıktığı 73 maçn ardından 13.3 lük bir sayı ortalaması yakalayan Hido,sezon sonunda takımla birlikte çıkışa geçti ve Orlando 8.sıradan da olsa play-off'lara kaldı.Ancak Detroit'e 4-0 la süpürülmekten kurtulamadı.
2007 yazında milli takımda Mehmet yoktu ama Hidayet vardı.Yine de milli takım başarısız oldu ve çeyrek finale çıkamadı.Bu sefer bir değişiklik vardı.Hido takımın en iyisiydi, özellikle uzatmalara giden İtalya maçında oynadığı oyun unutulmazlar arasına girmişti.
Artık Hidayet 28 yaşındaydı ve olgunluk dönemine girmişti.Bu arada Orlando'da da genç pivot D.Howard yavaş yavaş durdurulamaz bir güç haline gelmeye başlamış,takıma Seattle'ın şutör forveti R.Lewis katılmıştı.Yeni koç da Stan Van Gundy idi.Artık Orlando hedefleri büyütmüştü ve Hido da takımın en çok şey beklenen 3 isminden biriydi.
2007-08 sezonu Hido için müthiş bir sezon oldu.Takım 50 galibiyet barajını aşarken Hido maçların tamamına ilk 5 çıktı ve kariyer rekorları olan 19.5 sayı 5.7 ribaunt 5.0 asist rakamları yakaladı.Orlando Doğu'da 3.olmuştu.Hido ise takımın saha içi lideriydi artık.Bir çok otorite 2008 All Star'ında Doğu takımında Hido'nun da olması gerektiğini söylüyordu fakat Hidayet ne yazık ki All Star'a seçilemedi.Sezonun sonunda ise en çok gelişme kaydeden oyuncu(MIP) ödülünü büyük bir oy farkıyla kazandı.

Play-off'lara gelindiğinde ise ilk kez takımının yıldız oyuncusu olarak bu düzeyde mücadele etmeye hazırlanan Hido,bu fırsatı da iyi kullandı.İlk turda Toronto'yu 4-1'le geçen bir sonraki turda da Detroit'e 4-1'le elenen Orlando'da Hido play-off'ları da 17.5 sayı 6.4 ribaund 5.5 asist ortalamarı ile tamamladı.Artık Hidayet,NBA'deki yıldızlardan biri olduğunu herkese ispatlamıştı.Takımın maç sonlarında en çok güvendiği isim olan Hidayet,özellikle normal sezonu ilk sırada tamamlayan ve şampiyon olan Boston'a attığı maç kazandıran son saniye üçlüğüyle de adından söz ettirdi.Sezon içinde 2 kez de triple-double yapma başarısı gösteren Hido,ligin en komple ouncularından biri haline gelmişti.Sıra artık bir sonraki sezon play-off'larda daha yükseğe çıkmaya gelmişti.
2008-09 sezonuna Orlando Magiç muhteşem bir başlangıç yapmış,bir ara NBA liderliğine kadar yükselmişti.Sonrasında ise sezon içinde çıkış gösteren point guard Jameer Nelson'un sakatlığıyla birlikte düşüşe geçti ve yine normal sezonu Doğu'da 3.tamamladı.Bu sefer aldıkları galibiyet sayısı 58 olmuştu.Hido da yine başarılı bir sezon geçirdi.Takımın yine en güvendiği el oydu.Takımda artık ligin en dominant pivotu haline gelen Howard'ı da en iyi besleyen oyuncu olmuştu Hido.Birlikte yaptıkları alley-oop'lar sezonun en güzel haraketleri arasına girmeyi başarıyordu.İstatistikleri bir önceki sezona göre bir düşüş göstermişti.Özellikle de şut yüzdesindeki düşüş dikkat çekiciydi.Bundaki en büyük pay da artık rakiplerin bir yıldız olan Hido'ya karşı çok yoğun önlemler alması gerekirse ikili sıkıştırmalara gitmesiydi.Play-off'ları düşünerek kendisini çok fazla sıkmıyordu da Hido.
2009 play-off'larında ilk rakip Philadelphia idi.2-1 geriye düşen Magic, 4.maçı deplasmanda Hido'nun son saniye üçlüğüyle kazanmış ve bir daha da arkasına bakmadan 4-2 ile 2.tura çıkmıştı.Ancak şimdi rakip son şampiyon Boston'du ve saha avantajı da Boston'a aitti.Boston'u en çok düşündüren ise Kevin Garnett'in sakatlığı idi.Yine de zayıf 76'ers önünde çok zorlanan Magic'in şansını otoriteler az görüyordu.Ç ok çekişmeli geçen seride ilk 6 maçın ardından 3-3lük eşitlik vardı.Konferans finaline çıkacak olan takım Boston'daki 7.maçta belirlenecekti.Bu maçta yıllarca çok büyük oyuncular gören Boston seyircisi Hidayet Türkoğlu'nun performansıyla yıkılıyordu.Hidayet maçı 25 sayı 5 ribaund ve 12 asistle tamamlarken 9/12 şut, 4/5 üçlükle oynuyordu.Bu müthiş rakamların da ötesinde Orlando her ihtiyaç duyduğunda Hido ile oynuyor o da takımın bir şekilde sayı bulmasını sağlıyordu.Paul Pierce gibi geçen sezonun NBA Finalleri MVP'si olmuş bir süper yıldızın karşısında ondan aşağı kalmadığını gösteriyordu Hidayet.Sırada Cleveland vardı.Normal sezonun NBA birincisi olan, iç sahada 39-2 ile olan, ve play-off'larda ilk 2 tur maç kaybetmeyen LeBron James'li Cleveland.İlk maçta Orlando deplasmanda kazanıp saha avantajını ele geçirirken Hidayet yine maçın yıldızı oluyordu.İlk yarıyı 15 sayı geride kapayan Orlando amçı 1 sayı farkla kazanırken milli basketbolcumuz da maçı 15 sayı ve kariyer rekoru olan 14 asistle tamamlıyordu.2.maç da benzer şekilde geçti.Maçın başında Cavs farklı öne geçti,Magic geri geldi.Son anlarda ise sahnede 2 süper yıldız vardı.Hido ve James.Hido önce 0.8 saniye kala attığı basketle takımını öne geçirdi ancak kalan sürede LeBron'un mucizevi üçlüğü seriye 1-1'i getiriyordu.Hido maçı 21 sayıyla tamamlamış ancak yeterli olmamıştı.Seri Orlando'ya geliyordu.Evinde 2 maçı da Orlando 2 maçı da kazanırken Hido da istikrarlı oyununu sürdürüyordu.Artık Orlando NBA Finalleri'ne sadece 1 maç uzaklıktaydı.Cleveland'da ki 5.maç da yine Cavs hızlı başlamış ve Magic yakalamıştı.Ancak son anlarda James durdurulamaz oyunlarından birini oynayınca seri 3-2 oldu.Son maçı evinde kazanan Orlando,Hidayet-Howard-Lewis önderliğinde finallere yükselmişti.Hidayet final oynayan takımın en kririk roldeki oyuncusuydu.Finalde ise rakip Hido'nun belalısı olan Lakers idi.Kariyerinin ilk 4 sezonunda 3 kez Lakers'a elenen Hido özellikle 2002 yılında şampiyonluğu kaçırmıştı.Şimdi finallerde Lakers'dan intikam alma vakti gelmişti.Ancak favori yine Orlando'nun rakibiydi.İlk maçta rakibine direnemeyen Orlando 2.maçta kazanmaya çok yaklaştı.Lewis'le birlikte 2.maçta takımının en iyisi olan Hido maçın son anlarında önce Kobe'yi blokladı ardından 0.6 saniye kala çaylak Lee'ye çok güzel bir pas verdi ancak Lee atışı kaçırdı ve uzatmaların ardından seri 2-0 oldu.Sırada Orlando'daki 3 maç vardı.İlk maçı Orlando kazanmıştı.Ancak 4.maç oldukça dramatik bir sona sahne oldu.Hido yine maçın yıldızlarından biriydi.Son 2 dakikada attığı 5 sayıyla takımını 5 sayı öne geçirmiş ve 25 sayıya yükselmişti.Ama önce Howard'ın iki serbest atışı kaçırması sonra da Fisher'ın üçlüğü maçı uzatmaya götürmüş,moral bulan Lakers 3-1'i bulmuştu.5.maçta da bu şoku atlatamayan Orlando Lakers'a kaybederken Hido final serisini de 18 sayı ortalamasıyla tamamlıyordu.
Play-off'lar boyunca her geçen turda sorumluluğu arttıkça performasını da yükselten Hido takımının yıldızı ve bizlerin de gururu oldu.Tecrübesi,uzun boyuna rağmen yüksek pas ve top hakimiyeti ve zor anların adamı olmasıyla birlikte Hidayet artık ligin en önemli yıldızları arasına adını yazdırmıştı.
Bu yaz Hido,kontratındaki maddeyi kullanıp serbest kalacak ve daha yüksek bir sözleşme imzalayacak.Ancak Orlando'da kalıp kalmayacağı belli değil.Çünkü Orlando Hido ile kontrat yenilerse lüks vergisi ödemek zorunda kalacak.Yine de Orlando'nun sahibinin buna razı olduğu söyleniyor.Bana kalırsa da Hido'nun gerekirse biraz düşük bir kontrata da olsa başka bir takıma gitmeyip Orlando'da kalması gerekir.Çünkü şu an Orlando'nun sistemi Hido'ya fazlasıyla uygun ve 30 yaşına gelen Hidayet'in bence bundan sonra risk almasına gerek yok.Çünkü Orlando'da kaldıkça takımın en önemli parçalarından biri olarak kalmaya devam edecek.
Özellikle son 2 sezon yaptıklarından sonra bana göre Türkiye'nin en başarılı sporcusu olan Hidayet Türkoğlu'na önümüzdeki yıllarda başarılar diliyorum ve şampiyonluk yüzüğüne ulaşmasını bekliyorum.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Pascal Nouma

6 Ocak 1972'de Fransa'dan doğan Pascal Olivier Nouma, ülkesi Fransa'dan çok Türkiye'de tanınan bir futbolcu olacağını herhalde tahmin edemezdi.Futbola PSG'de başlayan Nouma ardından Lille ve Caen formasını giydi ve tekrar PSG'ye döndü.2 sezon PSG'de oynadıktan sonra 2 sezon da Strasbourg formasını giydi ve 1998 yılında bir önceki sezonu sürpriz bir şekilde şampiyonlukla tamamlayan Lens'a transfer oldu.Nouma kariyerindeki ilk Şampiyonlar Ligi tecrübesini burada yaşadı.Lens'taki 2.sezonunda ise takımı UEFA Kupası'nda yarı final oynadı ve Arsenal'e elendi.Fransa'daki rövanş maçında attığı gol benim onun adını ilk kez duymamı sağlamıştı.O sezonun ardından ise Serdar Bilgili'nin başkan Nevio Scala'nın teknik direktörlüğe geldiği,yeni bir yapılanma içine giren Beşiktaş'a transfer oldu.
Beşiktaş taraftarının geçmiş yıllarda oynayan Ferdinand,Madida,Amokachi gibi isimlerden dolayı zenci forvetlere karşı bir sempatisi vardı.Sanki onların Beşiktaş için daha çok mücadele ettiklerini ve ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını düşünüyorlardı.Bu sebeplerden dolayı Nouma da geldiğinde çabuk benimsenmişti.Ancak kimse Nouma'nın diğerlerinden bu kadar farklı olacağını tahmin etmiyordu.
Pascal Nouma'nın Beşiktaş'taki ilk maçı bir Şampiyonlar Ligi ön eleme maçıydı.Beşiktaş evinde Bulgar Levski'yi 1-0 yenerken gol de maçın sonlarına doğru Nouma'dan gelmişti.Bu belki de olabilecek en iyi başlangıçtı.Levski ve Lokomotiv'i elemeyi başaran Beşiktaş Devler Ligi'ne kalırken Nouma da 4 eleme maçında 3 gol atmıştı.Beşiktaş ve Nouma için işler oldukça iyi gidiyordu.Takım tarihe geçecek bir Barcelona maçını 3-0 kazanmış,Nouma da yine golünü atmıştı.Ardından oynanan maçlar da Şampiyonlar Ligi'nde grubun da zorluğunun etkisiyle başarısız sonuçlar alınıştı.Fakat Nouma efsaneliğe tam da burada adım atmıştı.6-0'lık Leeds deplasmanında Mills'e yaptığı haraketle Beşiktaş taraftarının gözünde kahramanlaşan Nouma kırmızı kart görmese de video görüntüleri sonucu aldığı cezayla grup maçlarını kapamıştı.Ligde 1995'ten beri şampiyon olamayan Beşiktaş,sezona iyi başlamış ilk yarıda sahasındaki derbilerde ezeli rakiplerini 3'er gollü galibiyetlerle geçmiş Nouma da bu maçlarda birer gol atmıştı.15.haftaya gelindiğinde Beşiktaş 5 puan farkla liderdi.Ancak ne olduysa bundan sonra oldu.İnönü'deki 3-0'lık G.Birliği yenilgisinin ardından takım düşüşe geçti.2.yarının başında yine G.Birliği ile İnönü'de oynanan Türkiye Kupası yarı final maçında Thomas'la saha içinde kapışan Nouma 3 maç ceza aldı.Bu dönemde Beşiktaş önce Rize'de 5 gol yedi,sonra Kadıköy'de F.Bahçe'ye kaybetti.Nouma'nın Beşiktaş'a zarar vermeye başladığı düşünülüyordu artık.
F.Bahçe derbisinden sonraki hafta oynanan A.Gücü maçının ardından Scala gitmiş Daum gelmişti.İşler Nouma için zorlaşmaya başlıyordu.23 haftayı cezalı olduğu maçlara rağmen 14 golle kapayan Nouma geri kalan maçlarda sadece 4 gol atabilecekti.Takım Daum'un gelişiyle de toparlanamamış ve ligi ancak 4.sırada bitirebilmişti.Beşiktaş böylece çok uzun yıllar sonra ilk kez Avrupa Kupaları'na katılamıyordu.Bu arada Nouma da deplasmandaki G.Saray derbisinde gördüğü kırmızı kartla uslanmaya niyeti olmadığını gösteriyordu.
Sezon sonunda Bilgili-Daum ikilisinin niyeti Nouma'yı göndermekti.Taraftarın gözünde 1 yıl içinde efsaneliğe yükselen bu futbolcunun gidişi kolay olmayacaktı.Taraftar buna fazlasıyla karşı çıktı fakat Nouma takımdan ayrıldı ve ülkesine Marsilya'ya döndü.Beşiktaş 2001-02 sezonunda da istediği başarıya ulaşamadı.
Artık Beşiktaş'ın 100.yılı gelmişti ve camianın şampiyonluktan başka hiçbir düşüncesi yoktu.Takım sezona G.Saray'ı şampiyon yapan Lucescu ile giriyordu.Cordoba,Zago,Sergen,Pancu gibi yıldızlar transfer edilmişti.Ancak sanki hala birşeyler eksikti, o eksik Pascal Nouma'ydı.
Marsilya'da sorunlu bir sezon geçiren,sakatlık ve hastalıklarla boğuşan Nouma tekrar Beşiktaş'a transfer edildiğinde taraftarlar şampiyon olmuşcasına seviniyordu.
100.yıldaki ilk maçı bir İstanbulspor deplasmanıydı Nouma'nın.Oyuna 73.dakikada girmiş 5 dakika sonra 2.sarı karttan atılmıştı.Nouma karşıtları için bundan güzel fırsat olamazdı.Yine Pascal Nouma'ya eleştiriler başlamıştı.
Sezon ilerledikçe görülen bir başka şey ise Nouma'nın eski Nouma olmadığıydı.2 sezon önce oynadığı oyunla durdurulamaz bir güç olan Nouma artık eski günlerinin uzağındaydı.Yine de UEFA Kupası 3.turunda D.Kiev'e attığı müthiş aşırtma golü ile daha bitmedğini gösterdi.Türkiye Kupası çeyrek finalinde Beşiktaş yine Gençlerbirliği ile eşleşmişti.İnönü'deki tarihi maçı G.Birliği uzatmalardaki altın golle 4-3 kazanırken Nouma yine gereksiz bir kırmızı kart görmüştü.Hat-trick yapan İlhan Mansız başta olmak üzere takımın emekleri bu kırmızı kart yüzünden boşa gitmişti.
2003'ün Nisan ayına gelindiğinde UEFA Kupası ve Türkiye Kupası'nda çeyrek final oynayan Beşiktaş ligde de liderdi.Takım şampiyonluğa iyice yaklaşmıştı ve rakip 28.haftada kötü günler geçiren F.Bahçe idi.Beşiktaş'ın 2-0'lık galibiyetiyle biten bu derbi ne yazık ki Nouma'nın son maçı oldu.Maçın başında attığı golden sonra hepimizin bildiği malum haraketi yapan Nouma federasyondan 7 ay gibi çok ağır bir ceza aldı.Artan baskılar sonucu artık Nouma'nın Türkiye'de oynayamayacağını düşünen Beşiktaş yönetimi Fransız yıldızın sözleşmesini feshetti.Bu durum hem Nouma'yı hem Beşiktaş taraftarlarını yıkmıştı.Takım sezonu şampiyonlukla tamamlamıştı ancak Nouma hala unutulmamıştı.
Daha sonraki yıllarda Tayfur Havutçu'nun jübilesi ve Dünya'yı Kurtaran Adamın Oğlu filmi ve bazı reklamlar için Türkiye'ye gelen Nouma halen daha Beşiktaş taraftarlarının unutamadığı bir efsane.
Nouma'ya olan bu yoğun sevgide tabii ki tek faktör onun sempatik kişiliği,hırsı,mücadelesi ve taraftarlara bizden gibi biri olduğunu göstermesi değildi.Nouma bütün bunların yanında komple bir santrfordu.İlk sezonundaki oyunuyla Beşiktaş'ın gelmiş geçmiş en iyi yabancılarından biri olduğunu göstermişti.Hava hakimiyeti,gücü, ceza sahası içindeki bitiriciliği ve takım arkadaşlarına hazırladığı pozisyonlarla ligi domine etmeyi başaran Nouma, Beşiktaş'taki 2.dönemindeyse artık eski gücünde değildi.
Beşiktaş tarihine adını yazdıran Pascal Nouma yıllar sonra bile hatırlanmaya devam edecektir.İlk sezonunda oynadığı oyun,asi kişiliği ve haksızlıklara karşı gelemeyen yapısı ile Nouma Beşiktaş taraftarlarının gözünde bir sembol oldu ve aslında Beşiktaş taraftarları son yıllarda bazı başarısız sonuçların ardından eski isimleri yad ederken Nouma tezahüratlarıyla aslında o ruhu işaret ediyordu.

Federer rekor peşinde

İspanyol Rafael Nadal sakatlığı sebebiyle Wimbledon Tenis Turnuvası na katılamayacağını açıkladı.Fransa'da kariyerindeki ilk Roland Garros zaferini tadarak 14. Grand Slam şampiyonluğuna ulaşan Ekselansları Federer Pete Sampras'ı yakalamıştı.Bu yıl Wimbledon Tenis Turnuvası'nı 6. kez kazanarak Sampras'ı geçmesi pek zor olmayacak gibi.

19 Haziran 2009 Cuma

Anfield Road da bir Everton taraftarı


James Lee Duncan Carragher.Bizim bildiğimiz adıyla o Liverpool'un efsaneleri arasında şimdiden yerini alan defans oyuncusu, Jamie Carragher. O Liverpool takımının Owen ve Gerrard ile birlikte alt yapıdan gelen 3 oyuncusundan biri.1996 yılında ilk kez profesyonel olan ingiliz defans oyuncusu takımdaki ikinci yılında takımın değişmez defans oyuncularından biri olmayı başarmıştır.2001 yılında ilk büyük başarısını FA Cup, UEFA kupası ve lig kupasını alarak kırmızılarla yaşayan savaşçı defans oyuncusu, 2005 yılına gelindiğinde ise kariyerine Şampiyonlar ligi şampiyonluğunu eklemiştir.Bu kadar başarılı bir Liverpool oyuncusu olmasına karşın hep arka planda kalmış gibidir Jamie.1996 yılında A takıma beraber yükseldikleri ingilizlerin zamanın altın çocuğu olarak kabul edilen Michael Owen, Owen ın R. Madrid'e gidişi sonrası Steven Gerrard Kop Tribünü için hep Carragher dan önce gelmişlerdir.Acaba taraftarın gözünde 1 numara olamaması için neden Carragher'ın çocukluğundan beri bir Everton taraftarı olması olabilirmi?

18 Haziran 2009 Perşembe

FC Porto'dan Yöneticilik Dersleri














Portekiz futbolunda yıllardır en tepede Porto yer alıyor.Liglerinde rakipleri Benfica ve S.Lizbon'a karşı son yıllarda çok büyük bir üstünlükleri var.Bunun yanında Mourinho yönetiminde 2004 yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldular.Bana göre ondan da önemlisi istikrarlı bir şekilde 4 yıldır sürekli 2.tura kalmaları.
Futbolu biraz yakından takip eden herkes Porto'nun scouting ekibinin ne kadar başarılı olduğunun farkındadır.Genç futbolculara verilen önemin dışında,sürekli olarak doğru oyunculara yönelmek,belirledikleri hedefe ulaşılmasını sağlayacak adımlar atmak ve ellerindeki yıldızı Avrupa'nın devlerinden birine satmadan o bölgenin alternatifini hazırlamak Porto'yu bu kadar başarılı kılıyor.
Son yıllarda sürekli olarak transfer sezonlarını kar ederek kapatan bir kulüp Porto.Hiçbir zaman astronomik ücretler vererek oyuncu almıyorlar fakat aldıkları oyuncular üzerinden 2 yıl geçtikten sonra adeta kapışılıyor.
İşte Porto'nun 2000 yılından itibaren büyük paralara sattığı yıldızların bazıları;
Jardel-Galatasaray-16 milyon €-2000
Jorge Andrade-Deportivo-13 milyon €-2002
Ricardo Carvalho-Chelsea-30 milyon €-2004
Deco-Barcelona-21 milyon €-2004
Paulo Ferreira-Chelsea-20 milyon €-2004
Maniche-Dinamo Moskova-16 milyon €-2005
Anderson-Man Utd-31.5 milyon €-2007
Pepe-R.Madrid-30 milyon €-2007
Quaresma-Inter-24.6 milyon €-2008
Bosingwa-Chelsea-20.5 milyon €-2008

Bu oyuncuların satışından elde edilen gelir inanılmaz boyutlarda.Porto'nun yaptığı transferlerde harcadığı para ise sattıklarının yanında hiçbir şey.Son 10 yılda yapılan en pahalı transferler 2004 yılında 10 milyon €'ya alınan Luis Fabiano,8 milyon €'ya alınan Diego ve 2005 yılında yine 10 milyon €'ya alınan Lucho Gonzalez.
Avrupa'da gelişme hedefinde olan takımların örnek alması gereken ilk kulübün Porto olması gerektiğini yıllardır düşünürüm.Hiçbir zaman en büyükler olarak kabul edilebilecek takımlarla kendilerini transfer yarışına sokmadan,sessiz sedasız getirdikleri Güney Amerika'lıları kısa dönemlerin ardından çok büyük paralara satarak yolunu bulan Porto takdir edilmeyi de fazlasıyla hak ediyor.
Yine lafı bir şekilde Beşiktaş'a bağlamak istiyorum.Umarım Beşiktaş'ta da bir gün yöneticiler ve teknik kadro Porto modelini iyice araştırır ve bu yolda ilerlemek için girişimlere başlarlar.
Beşiktaş'ın ya da G.Saray ve F.Bahçe'nin hiçbir zaman ManUtd, Liverpool, Barcelona,R.Madrid, Milan gibi devlerin seviyelerine ulaşamayacağını düşünüyorum,fakat başta Porto olmak üzere O.Lyon,PSV gibi kulüplerden de potansiyel olarak aşağıda olmadığımıza inanıyorum.Yeter ki doğru planlamalar yapılsın Türkiye'den de bir Porto çıkacaktır.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Kazanan Efes Pilsen, Kaybeden Kim?
















Efes Pilsen,Fenerbahçe Ülker'i Abdi İpekçi'de 79-76 yenerek seride durumu 4-2 ye getirdi ve 2005'ten beri ilk,toplamda ise 13. lig şampiyonluğunu kazandı.Ancak serinin ardından konuşulanlar iki takımın 6 maç boyunca sergilediği Euroleague seviyesindeki mücadele değil yaşanan çirkin olaylar oluyor.İlk olarak 4.maçta Fenerbahçe seyircisi sahaya yabancı maddeler atmıştı ancak bunlar ülkemiz şartlarında zaten alışık olduğumuz taşkınlıklardı.Seride tansiyonun yükselmesi ise 5.maçın bitimine 13 saniye kalan Fenerbahçe Ülker aleyhine çalınan teknik faulden sonra oldu.O faulun ardından çok ağır itirazlar gelmiş,Mirsad Türkcan ve koç Bogdan Tanjevic çıldırma noktasına gelmişti.Zaten kendisini izlediğim 5 yıldır sürekli aynı ruh haline sahip olduğunu düşündüğüm Rasim Başak ise masa hakemlerinin bulunduğu platformu tekmeliyordu.Ardından 6.maç öncesi federasyon Rasim'e 6 maç ceza verdi Fenerbahçe Ülker'e ise cüzi bir para cezası verdi.6.maç öncesi Fenerbahçe Ülker'de çok gergin bir bekleyiş olduğu açıktı.Bu maçta aslında bitime kadar herşey yolunda gidiyor,saha içinde en ufak bir olay bile yaşanmazken tribünlerden de en azından sahaya atılan yabancı madde olmuyordu.Maçın sonunda ise bazı taraftarların kendini tamamen kaybettiği ortaya çıktı.Maç biter bitmez sahaya giren insanlar oldu,bunlardan biri Kaya Peker başta Efes Pilsen'li basketbolculara saldırmak istedi,şampiyon olan Efes Pilsen takımı soyunma odasına kaçmak zorunda kaldı.
Esas önemli olan nokta tabii ki bu insanların-en azından bana göre-aleyhlerine yapılmış çok bariz hatalar olmadan bile kaybedince bu hale geliyor olması.Bunda en büyük etki ise yöneticilere ve bazı sporculara ait.İşlerine geldiği zaman dostluk,kardeşlik,etik mesajları veren yöneticiler hoşlarına gitmeyen durumlarda taraftarlarını kışkırtmak ya da suçu başkalarına atmak için hedef göstermek yoluna gidiyorlar.Zaten çok çabuk gaza gelebilen bir toplumumuz olduğunu düşününce de bu tarz olaylar her yerde karşımıza çıkabiliyor.
Seride 2-0 öne geçen buna rağmen şampiyonluğu kaybeden Fenerbahçe Ülker'de sinirlerin bozuk olması normal fakat bana kalırsa Fenerbahçe taraftarlarının kendilerini her başarısız skorda bir yere saldıracak hale getiren başkan ve yönetimini ciddi şekilde tartışmaları ve kendilerini en antipatik takım ve taraftar olarak gözükmekten kurtarmaları gerekiyor.Bu tarz olaylarda tabii ki her takım ve taraftarın suçu var ama yıllardır kaybetmeye tahammülü en az olan taraftar topluluğu da Fenerbahçe'de.
Her ne kadar içlerinde sporcuya yakışmayacak haraketler yapanlar olduysa da Fenerbahçe Ülker kadrosu bana göre Efes Pilsen'le beraber kazanan tarafta oynadıkları basketbolla.Kaybedenlerin ilk sırasında sporun birçok dalında olduğu gibi yöneticiler var,onların düzelebileğine zaten ihtimal vermiyorum ancak umarım diğer kaybeden taraf yani Fenerbahçe taraftarları bu olaylardan gerçekten ders çıkarır ve sahada ya da salonda takımları ister kazansın ister kaybetsin, en sonunda kazanan tarafta yer alabilsinler.

Steven Gerrard














Son yıllarda takımıyla en çok özdeşleşen isim belki de Liverpool'un efsane kaptanı Gerrard oldu.1980 doğumlu yıldız oyuncu sürekli bahsedilen günümüz futbolunun modern oyuncusu kalıbına en çok uyan isimlerden birisi.Liverpool'da forma giymeye başladığında henüz çok gençti,Owen takımdan ayrılınca kaptan oldu ve kaptanlığının ilk senesinde takımını İstanbul'daki efsane finalin ardından Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna taşıdı.O sezonun ardından Chelsea'ye gideceği konuşuluyordu ancak o takımıyla olan sözleşmesini uzattı Liverpool'un ateşli taraftarlarının idolü oldu.Bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesi,hırslı futbolu,belki de doğuştan gelen liderlik özellikleriyle birlikte bir ortasaha için yüksek sayılabilecek gol sayısıyla dünyanın en iyi futbolcuları arasında yer alan Gerrard'ın en tehlikeli özelliklerinden biri de çektiği ölümcül şutlar.Takımını her sıkıştığında kurtaran kaptan Liverpool'la şu ana kadar kazanılabilecek bütün kupaları kazandı bir tanesi hariç.O da zaten Liverpool'un 20 yıldır beklediği lig şampiyonluğu.2002'den sonra ilk kez bu sezon şampiyonluğa yaklaşmışlardı ancak sezonu 2.sırada tamamlamak zorunda kaldılar.Liverpool'la olan sözleşmesi 2013 yılında bitecek olan Gerrard o tarihten sonra futbolu bırakabileceğini söyledi.Günümüzde gitgide azalan bu tarz bayrak adamların en başarılı temsilcisi olan Gerrard'ı seyretmek gerçekten çok büyük bir keyif.Belki hiçbir zaman Messi,Ronaldinho,C.Ronaldo gibi kıvrak çalımlar atmıyor ama onun liderliğindeki Liverpool'un oyunu benim için her zaman çok çekici olmuştur.Ayrıca Gerrard ve Liverpool'u kıskandığımı da söylemem lazım.Yıllardır Beşiktaş'ta böyle bir lider oyuncunun eksikliği hissediliyor ve benim de böyle bir kaptana sahip olacağımız yönündeki inancım azalıyor.

Rekabetin henüz düşmanlık anlamına gelmediği zamanlardan


Bir büyük hakem; Beşiktaşlı Şeref Bey, iki büyük takımın sembolleşmiş kaptanları Galatasaraylı Nihat ve Fenerbahçeli Zeki Rıza beylerle seremoni sırasında.

16 Haziran 2009 Salı

Yabancılarımızın Kalitesi


Fabian Ernst:Devre arasında takıma katılan Ernst hakkında çok da bir şey söylemeye gerek yok.Yıllardır ortasahanın ortası için aradığımız oyuncu olduğunu hemen belli etti.Mücadele gücü,çok teknik olmasa da doğru zamanda doğru yere basit oynayabilmesi ile birlikte takımın en kilit oyuncusu.

Filip Holosko:Bonservisine ödenen para ilk bakışta çok gibi gözüküyordu ancak o da Ernst gibi devre arasında gelip takıma çok çabuk uyum sağlamış ve geçen sezonu çok iyi bir yerde bitirmişti.Ancak bu sezon ben Holosko'dan beklediklerimi göremedim.Daha etkili olabileceğini geçen sezon gösterdi,sorunun biraz da onu doğru kullanmamızı zorlaştıran oyun anlayışımızda olduğunu düşünüyorum.Yine de sezon sonunda toparlandı ve önümüzdeki sezon için en çok şey beklediğim isimlerden biri.Çok süratli olmasının dışında oyun zekasını da biraz geliştirmesi halinde üst düzey bir yıldız olacağına inanıyorum.

Tomas Sivok:Udinese'den adaşı ile beraber transfer edildiğinde hakkında hiç bir şey bilmiyordum ama yine de içimde iyi çıkacağına dair bir his vardı.Ligin başında vasat oynuyordu daha sonra çıkışa geçti ve ilk yarı biterken Nobre ile birlikte takımın en istikrarlı oyuncusu haline geldi.2.yarıda ise sık sık savunmada mı ortasahada mı oynaması gerektiği tartışıldı.Stoper oynadığı maçlarda takımın daha iyi olduğu ortada ama yine de M.Denizli'nin gelecek sezonda onu zaman zaman ortasahada deneyeceğini düşünüyorum.Ernst ve Holosko ile birlikte kesinlikle kalmasını istediğim diğer yabancı da kendisi oldu.

Rodrigo Tello:Geçen 2 sezonun ardından aslında halen Tello'nun en verimli yeri neresidir tam emin olamıyorum.Geçen sezonun başı ve bu sezonun 2.yarısının başı en iyi oynadığı dönemler oldu.Bunun dışında ise sahada pek bir şey yapmayan ama beklenmedik anlarda arapaslarıyla olsun duran toplarla olsun sonuca etki eden ve bu sebeple takımda daha iyisi de olmadığı için sürekli oynatılan br adam oldu.Önümüzdeki sezonlarda Tello'dan performans artışı beklemiyorum,bence bu sezonki 6 gol-11 asist rakamları onun potansiyelinin bana kalırsa en üst noktası.Tabi takımda daha ciddi eksiklikler varken seneye de Tello'nun ilk 11deki değişmez adamlardan biri olacak olmasına diyecek birşeyim yok.

Micheal Fink:Frankfurt'ta sözleşmesi sona eren Fink'e yıllık 1.2 milyon euro ödeyeceğiz.Onunla da ilgili bir fikrim yok ama tahminim vasat bir oyuncu olduğu yönünde.Herhalde seneye çok fazla şikayet etmesek de yabancı hakkımızı Fink için kullanmanın ne derece doğru olduğunu düşünüp duracağız.

Matias Delgado:İşte takımın 3 yıldır en çok tartışılan oyuncusu.2006'da çok büyük umutlarla transfer edilen Delgado hiçbir zaman için beklentileri karşılayamadı ancak onun hakkında en kötü düşünenler arasında bile önemli bir potansiyel olduğunu kabul edenler var.Ben ilk sezonunun ilk yarısından sonra sürekli olarak Delgado'ya inanıyor ve güveniyordum.Sürekli olarak Delgado'yu savunanların şikayeti kaleye uzak oynatılmasından dolayı oluyordu.Halen bu sorun çözülebilmiş değil,sol açık olarak daha yararlı olabilecek olan Delgado ortasahda oynatılmaya devam ediliyor ve başarısız oluyor.Ancak şu da var ki 3 senedir kendisini bir türlü kabul ettirememiş olan bir oyuncunun bunu daha sonra başarması da çok zor,bu yüzden kalsa da artık Delgado'nun beklenen oyunu oynayabileceğini sanmıyorum ve gitmesinin hem Beşiktaş için hem de kendisi için daha yararlı olacağını düşünüyorum.

Rogerio Da Silva Bobo:Beşiktaş keşke en azından yabancı forvetlerde daha istikrarlı bir takım olsaydı da Bobo öncesi en golcüsü sadece 37 golde kalmasaydı diye düşünürüm hep.Çünkü Bobo'yu savunanların en çok söyledikleri şey tarihimizin en çok gol atan yabancısı olması.Sert bir giriş yaptıktan sonra Bobo'nun biraz da olumlu yanlarını sayarak devam ediyorum.İlk olarak ister takipçilik ve iyi pozisyon alma ister şans ister başka bir şey olsun en kötü oynadığı maçta bile gol atıp kendisini kurtarabiliyor.Yine güçlü olduğu zamanlarda omuz omuza mücadelelerde rakip stoperleri oldukça zorluyor ve aslında her işi az da olsa yapmasını sağlayan bir yeteneği var.Ancak kondisyonu yetersiz olduğu zamanlarda en azından benim için hiç çekilmez olabiliyor.Aklıma ilk gelen örnekler bu sezon İnönü'de 5 puan kaybettiğimiz Bursa ve F.Bahçe maçlarında zaman geçiren kaleciye pres yapmaya bile gitmemesi.Yine de sezon sonunda attığı gollerle takımın en golcüsü olmayı bu sezon da başardı ve çifte kupada pay sahiplerinden biri oldu.Özellikle geçen hafta sürekli olarak adı Olympiakos'la anıldı,ben 6-7 milyon euro ya satılması halinde oldukça sevineceğim.Yerine kimi alırız diye de bir endişem yok çünkü elimizde Nobre ve geri dönmesi halinde artık bu sezon yarar sağlayabilecek Batuhan var.Ondan gelecek paranın sağ bek ve sol bek transferlerine harcanması gerektiğini düşünüyorum.

Tomas Zapotocny:Sezonun başında Sivok'a göre daha ön plandaydı ama sezon ilerledikçe aslında sıradan bir stoper olduğu ortaya çıktı.İ.Toraman ile kıyaslarsam kötü Gökhan Zan ile kıyaslarsam iyi diyebileceğim bir stoper.Ama yine de takımda kalması çok yanlış olmaz çünkü 2.yarıda gördüğümüz gibi yedekliği asla sorun etmiyor,kendini hazır tutabiliyor ve şampiyonluk kutlamarında da gördüğümüz gibi burada mutlu.Sivok ve Holosko ile yakın arkadaşlıkları olduğunu tahmin ediyorum.Yedek oturmak zorunda kalacak 2 adamdan biri olarak bana göre çok uygun bir isim Zapo.Yine de çok ciddi transferler yapmak için kontenjan açılacaksa gönderilmesini de çok yanlış bulmam.

Yabancı oyuncularımız her ne kadar çok fazla beğenilmeseler de bence esas sorunumuz yerli oyuncularda.Takımda 2 yerli oyuncu hariç (İ.Toraman ve Nobre) rahatlıkla 11 e koyabileceğim bir oyuncu yokken yabancıların en az 4ü rahatlıkla oynayabilecek düzeyde ki diğerleri de yerli alternatiflerin yanında iyi kabul edilebilir.Yabancılarımızın kalitesini arttırmaktan önce yerli oyuncuları iyileştirmeliyiz diye düşünüyorum.M.Topuz bunun için uygun bir isim olabilirdi, olmadı umarım Gaziantepspor'dan İsmail Köybaşı ve Murat Ceylan mümkünse de Dortmund'dan Nuri Şahin alınarak bu sorun giderilmeli.Yabancı transfer olarak da ilk beklentim sağ bek.

''Kaka olmadan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ütopik bir hayal''

Bu sözler Milan'ın bu sezon futbolu bırakan efsane kaptanlarından Maldini'ye ait.Real Madrid'in yeni başkanı F. Perez'in yıldız transferlerinin ilk parçası olan Kaka'nın Madrid'e gidişine onay veren Milan yönetiminin önümüzdeki yıl Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonluk beklememesini çünkü Kaka olmadan bunun imkansız olduğunu söyledi.Maldini Avrupa da şampiyonluk konusunda haklı olabilir yalnız Milan için önümüzdeki sezon öncelikli hedef Şampiyonlar Ligi değil Serie A olmalıdır. Milano'nun diğer büyüğü Inter son 4 sezondur ligde zirvedeki takım ve önümüzdeki yıl şampiyonluk için en büyük aday.Bu sezon da şampiyon olurlarsa Juventus ve Torino dan sonra 5 yıl üst üste şampiyon olcak 3. takım olacaklar.Ayrıca bu sezon gelebilecek sezon sonu liderliği onları lig şampiyonluğu anlamında ezeli rakibi Milan önünde 18-17 öne geçirecek bu sonuç da Inter taraftarlarını ve başkan Moratti'yi Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kadar sevindircek olsa gerek. Milan cephesinde ise taraftar ve yönetimin arası Kaka'nın Madrid'e gitmesi ile açılmış gibi.Milano temsilcisinin bu transferden gelecek para ile artık kadrosunu güçlendirmeli ve taraftarını arkasına alıp Inter'e dişli bi rakip olmalıdır.Çünkü bu sene olası bir Serie A zaferi ile Inter'in 5. şampiyonluğuna engel olacak rakibi karşısında şampiyonluk sayısınıda 1 arttıracaktır.Bunun yanında yıllardır gelmeyen Şampiyonlar ligi başarısı ligin de elden kaçması durumunda Inter adına kötü bir dönemin başlangıcı olacak ki buda San Siro nun kırmızı siyahlı taraftarlarını oldukça mutlu edecek.
Henrique Adriano Buss.Brezilyalı genç defans oyuncusu geçen sezon Palmeiras dan Barcelona'ya 8 milyon € ya transfer olmuş ardından 1 yıllığına M. Skibbe'nin oluşturduğu gençlerden kurulu B.Leverkusen'e kiralanmıştı.Sezonun bitimiyle birlikte Barca'ya geri döndü ancak Puyol, Marquez, Milito, Pique ve Caceres den oluşan Barcelona defansında forma bulması biraz zor görünüyor.Servet'in Marsilya'ya transferinin konuşulduğu şu günlerde Rijkaard'ın Galatasaray'ı için olumlu bir transfer olabilir.Bonservisinin alınması zor olsada 1 yıllık kiralama oldukça olası sarı kırmızılı takım için.Henrique'nin gelmesi defans problemleri yaşayan Galatasaray için çözümün bir parçası olabilir.

Şampiyonlar Ligi ve Doğru Stratejiler

Beşiktaş 2008-09 sezonunu şampiyon tamamlayarak CL'ye direk gitme hakkı kazandı.Lig ikincisi Sivasspor ise çok zorlu 2 ön elemeyi geçmek zorunda 32 takım arasına kalabilmek için.Büyük bir sürpriz olmazsa Beşiktaş önümüzdeki sezon Türkiye'yi CL'de tek başına temsil edecek.Bu da minimum 15.4 milyon euro luk bir gelir demek.Bu arada UEFA Ligi'nde mücadele edecek olan Fenerbahçe ve Galatasaray böyle gelirlerden mahrum kalacak.Tabi esas öenmli olan bu önemli sayılabilecek parayı doğru kullanmak olacak.Belki de iyi bir planlama ile Beşiktaş'ı tarihinin 2.altın çağına taşıyabilecek bir potansiyel var bence elimizde.
İlk olarak değişen statü sayesinde düşük puanla da olsa CL'de 3.torbada olacağız.Bu da en azından grrup 3.sü olarak yolumuza UEFA'dan devam etme şansımızı yükseltiyor.2.torbadaki takımlara baktığımda Inter,R.Madrid başta birkaç takım şu an için yapacağımız transferler ne olursa olsun geçme şansımız mucizelere yakın olan takımlar.AZ Alkmaar'ı oradan gözüme kestirdim fakat gerçekçi olmak gerekirse bu sezon 2.tur şansımız çok düşük bu yüzden de sezon öncesi hedefin 2.tur olarak açıklanmasını doğru bulmam.Çünkü gerçekleşmediği an gereksiz bir panik ve huzursuzluk yaratabilir.
Uzun vadede düşündüğümde grubu 3.bitirmemizin, 2.likten daha yararlı olabileceğini de düşünüyorum.3.olup UEFA'ya gitmemiz halinde 2-3 tur daha geçip kulüp puanını iyice arttırma şansımız varken 2.olmamız halinde CL'de çeyrek final imkansız gibi olduğu için sadece 2-3 milyon euro'luk bir kazancımız olacak.Bence kulüp puanının artması 2-3 milyon euro'dan daha değerli.
Bu pembe tablonun ortaya çıkması aslında hem zor hem kolay.Geçmişte yaptığımız transferleri,yönetim hatalarını düşününce bu kadar planlı bir strateji yürütmelerini beklemek hayalcilik oluyor.Bir yandan da geçen sezonki başarısızlıklarını kapatmak için belki de biraz da panikle transferler yapacak olan F.Bahçe ve G.Saray'ın yanında sadece 2-3 transferle eksik noktaları kapatabilecek bir kadromuz var.Bundan sonra 2.lerin CL'ye gitmesinin ne kadar zor olduğunu düşününce olası bir şampiyonluk Beşiktaş'a yine minimum 15 milyon euro kazandırırken rakiplerimiz de yine bu paradan mahrum kalacak, huzursuzlukları artacak ve üstüste 2.kez CL'de oynayacak olmanın avantajıyla Avrupa'dan önemli oyuncuları getirmek daha da kolaylaşacak.
Transfer dönemimi 2 iyi bekle kapatmamız halinde fazlasıyla memnun olurum,hatta 2 iyi bek alalım da gerekirse Higuain,Gordon tarzı transfer yapalım ona bile razıyım artık.Türkiye içinden alınabilecek ilk isim de İsmail Köybaşı.1989 doğumlu olan genç yıldız adayının gelmesi halinde sol bek ihtiyacımızı kaapyacağını düşünüyorum.Sağ bek için de Ankaraspor'lu Erhan Güven'le heralde anlaşıldı.Ancak yine de oraya yabancı bir sağ bek bekliyorum.2 bek aldıktan sonra mali durum,yabancı sınırı, rakiplerin yaptıkları transferler düşünülüp bir banko oynayacak oyuncu daha alınabilir.Böyle bir kadronun Türkiye'de en az rakipler kadar şampiyonluk şansı olacağını ve CL'de de zayıf gözüken 4.torba takımlarını geçerek en azından UEFA'ya katılabileceğini düşünüyorum.
Elimizdeki yabancılara baktığımda en önemli oyuncuların Ernst,Sivok ve Holosko olduğunu düşünüyorum.Geçen sezonki başarılı oyunuyla Tello ve zaten yeni gelen Fink'le birlikte bu 5 yabancının kalması garanti.Gitmesini istediğim ilk yabancı Bobo.Onunla ilgili ileride ayrıntılı bir yazı yazmayı düşünüyorum,şu an için sadece takımdan ayrılmasının daha yararlı olacağını düşündüğümü söylüyorum.Diğer yabancıardan Zapo +2 statüsünü düşününce,hem yedekliği sorun etmemesi hem de az maaş almasıyla yedek yabancı olarak uygun biri gibi gözüküyor.Delgado ise benim sevdiğim bir futbolcu ama 3 yıldır geçen sezonun ilk yarısının sonları hariç kimseye kendini kabul ettiremedi.Bundan sonra da bunu başarması bence çok zor,o yüzden çok istemesem de gitmesinin hem Beşiktaş için hem de kendisi için daha iyi olacağını düşünüyorum.
Son olarak transfer dönemlerini doğru kullanmamız,rakiplerimizin de bu sezonki kadar olmasa da yine de yaşayabileceği başarısız sezonlarla birlikte Beşiktaş, lige üstüste şampiyonluklar alan,CL'de bir kaç yıl boyunca tek başına mücadele eden,mali durumunu oldukça düzeltmiş bir kulüp haline gelebilir.Ama önümüzdeki sezon alışık olduğumuz başarısız sezonlardan biri olursa da tekrar siyah günler bizi bekleyecektir.
Belki de gelecek 1-2 sezon Beşiktaş'ın kaderini belirleyecek.Türkiye'nin en iddialı,mali yönden rahat,Avrupa için kulüp puanı en yüksek takımı haline mi geleceğiz,yoksa bu sezonki şampiyonluk bir tesadüf gibi görülecek ve yaklaşık 5-6 yılda bir şampiyon olabilen bir kulüp mü olacağız?
deco anderson luis de souza.Portekizli oyuncu ile ilgilenen Inter kulubünün başkanı M.Moratti Deco için Chelsea ile görüşmelere başladıklarını açıkladı.Önümüzdeki yıl oyuncunun tecrübesinden şampiyonlar liginde yararlanmak istediklerini ayrıca gelecek yıl takıma katılacak brezilyalı genç oyuncu Coutinho'ya yardımcı olabileceğini söyledi.Türkiye'de ise Deco'nun adı Galatasaray'a transfer olacağı yönünde geçmekte..Galatasaray'a yıldız oyuncuları getiren Haldun Üstünel'in işi bu sefer zor gibi görünüyor.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Şampiyonun Öyküsü

Şampiyonluktan uzak olmanın yanında çeşit çeşit çalkantılarla geçen 5 sezonun ardından 2008-09 sezonu başlarken Beşiktaş, taraftarlarının çoğuna güven vermiyordu.Çoğunluğun beğenmediği Ertuğrul Sağlam'la sezona başlayacak olmak,yurtdışı kampında yaşanan terlik kavgası,özellikle rakiplerden G.Saray'ın yaptığı transferler yine hayal kırıklığıyla sonuçlanabilecek bir sezon işaret ediyordu sanki birçok Beşiktaşlıya.
Ben bu çoğunluğun içinde değildim,bir önceki sezon 3.olan takımın çok küçük farklarla şampiyonluğu kaçırmış olması(ki hakem hatalarının da etkisi olmuştu), kadrodan kayıp verilmemesi bu sezon sanki birşeyler olacak diye inanmamı sağlıyordu.
4-2-3-1 sistemiyle sezona başlayan Beşiktaş, 2-0 geriye düşse de iyi oynadığı bir Antalya maçını kazanıyor ardından da fena skorlar almadan namağlup yoluna devam ediyordu.Yine de bir büyük takımın nasıl olur da tek forvetle oynamak gibi bir korkaklık yaptığı konuşuluyordu.Ertuğrul Sağlam elinden geldiğince rotasyon yapmaya çalışıyor rakiplerden özellikle F.Bahçe'nin kötü başladığı sezon Ekim ayına kadar güzel ilerliyordu.Ancak İnönü'de zar zor kazanılan M.Kharkiv maçının rövanşı aslında kulübün hala patlamaya hazır bir bomba olduğunu gösteriyordu.4-1 lik yenilgi Beşiktaş'ın 9 sene sonra Avrupa'ya bu kadar erken havlu atmasına yol açıyor, başkan Demirören adeta yaptıklarıyla Ertuğrul Sağlam'ı istifaya zorluyordu.Sağlam çok dayanamadı ve Hacettepe maçının ardından 6 maçta 14 puanla Beşiktaş'tan ayrıldı.
Arkasından göreve getirilen Mustafa Denizli ilk anda birçok kişiyi görüş ayrılığına düşürmüştü,yine de kısa vadeli başarı için bence Lucescu'dan bile uygun bir isimdi.Denizli ile Beşiktaş enteresan bir 3lü savunma uygulamaya çalışmış ve üstüste puan kayıpları yaşamıştı.Gerek fena olmayan oyunlar gerek de halen G.Saray ve F.Bahçe'nin önünde bulunmaktan dolayı Sivas-Kayseri-Bursa maçlarında yaşanan kayıplar çok dert edilmemişti.Ancak Kadıköy'de kaybedilen sezonun ilk derbisiyle birlikte taktik açıdan da Denizli tartışılmaya başlanmıştı.Sonraki hafta belki de sezonun en kötü oyunuyla gelen Ankaraspor yenilgisi tribünlerde de homurdanmaların ciddi şekilde başlamasına sebep olmuştu.Devre arasından önceki son maç olan G.Saray deplasmanı öncesi Beşiktaş ne kadar sıkıntılı ise sarı kırmızılılar da o kadar rahat ve kendine güvenliydi.Beşiktaş genelde olduğu gibi Ali Sami Yen'de yine kaybetmiş,hakem kararları çok tartışılmıştı.Beşiktaş ise 16.haftanın ardından liderin 6 puan arkasında ancak 6.sıradaydı.
Artık şampiyonluğa inananlara deli gözüyle bakılmaya başlanmış,Denizli ile ilgili eleştiriler dalga geçme boyutuna varmıştı ki Denizli'nin meşhur 26.hafta sözü geldi,camia az da olsa yatıştı.Bu arada 4-2 lik derbinin ardından son yıllarda alışık olduğumuz şekilde yine Beşiktaş yönetimi ile hakemler arasındaki hava giderek soğumuştu.Taraftarlar ise özellikle LigTv ve Büyüka-Toroğlu ikilisine tepkiliydi.Devre arasındaki transerlerden Ernst'e kimsenin söyleyecek bir sözü yoktu ancak genç Aydın karşılığında alınan Yusuf daha gelmeden eleştiriliyordu.Bu arada takımın en çok eleştirilen isimlerinden olan kaptan Delgado İtalya'da ameliyat olmuştu ve bir kaç hafta oynayamayacaktı.Beşiktaş 2.yarıya bu şartlarda başlıyordu.
Toplam 2 golün atıldığı 3 maçta alınan 7 puan sadece kendi aralarında maçlar yapan rakiplere biraz yaklaşmak açısından değerliydi.Sonrasında ise mutlak 3 puan için çıkılan Trabzon maçı vardı.Beşiktaş İnönü'de sezonun en iyi futbolunu oynamış ancak Trabzon tek tehlikesinde golü bulup evine 1 puanla dönmüştü.20.hafta itibariyla siyah-beyazlılar halen zirvenin 6 puan arkasındaydı.Bu sırada ilk yarının sonunda üstüste galibiyetler almaya başlayan ezeli rakiplerde de durum pek iç açıcı değildi.Beşiktaş, Sivas deplasmanı öncesi nispeten kolay bir 4 maçlık seriye başlıyordu ve taraftarlar da en azından Trabzon maçında oynanan futbolun verdiği ümit vardı.
Bu 4 maçlık serinin ilk ayağı Gaziantep deplasmanıydı.3-0'lık galibiyet herkesi sevindirmişti ancak hafta daha yeni başlıyordu,diğer maçlarda G.Saray,F.Bahçe ve Trabzon yenilgiler almış hatta sene başından beri bir çok kişinin en büyük favorisi olan G.Saray'da Skibbe'nin görevine son verilmiş ve Bülent Korkmaz ile anlaşılmıştı.Beşiktaş'ın en kötü olduğu dönemde bile şampiyonluğa inanan ama sürekli olarak da sadece G.Saray'dan çekinen biri olarak Bülent Korkmaz'ın gelişine oldukça sevinmiştim.Serinin devamında çok zorlu geçen ve şampiyonluk habercisi olarak düşünülebilecek bir İstanbul BB galibiyeti ardından da Hacettepe ve G.Birliği'nden alınan 3er puanlarla Beşiktaş 2.liğe kadar yükselmiş ve lider Sivasspor'la aradaki farkı da 1 e indirmişti.En iyimser taraftarın bile beklentilerini aşan bir 4 haftaydı bu.Alınan 12 puanın haricinde 4 rakip toplam 23 puan kaybetmişti.En önemlisi de kulüp tamamen havaya girmişti.
Son 10 haftaya girerken Beşiktaş'ta yüzler gülüyordu ancak daha hiçbir şey bitmemiş,takım liderliğe bile yükselmemişti.Bunun içinse elimize gelen çok önemli bir fırsat vardı;Sivasspor deplasmanı.Alınacak bir galibiyet sadece 3 puan değil aynı zamanda psikolojik olarak da büyük bir etki yaratacaktı ancak maç 1-1 bitti.İki takımın da bu 1 puana üzülmeyeceğini tahmin etmek zaten maç öncesi de çok sürpriz olmazdı fakat bu ikiliyi takip eden 3 takım haftayı mağlubiyetlerle kapayınca 25.hafta da bu ilginç sezonu en iyi özetleyen haftalardan olarak tarihe geçiyordu.Sonrasında alınan 2 galibiyet liderlik için yeterli olmazken Kocaeli'deki 2.golün ardından özellikle kulübede yaşanan sevinç de yine bizler için şampiyonluk habercisi oluyordu.Bu sırada Yusuf da takıma ağırlığını koymaya başlamıştı.Bir sonraki hafta tekrar ele geçen liderlik şansı bu kez de içerdeki Bursa maçında tepilmişti.Gözler 29.haftadaki Sivas-Trabzon maçına çevrilmişti ve bizler Trabzon'dan en az 1 puan bekliyorduk ancak hiç de beklediğimiz gibi gitmedi işler.Sivas 2.yarının en iyi futbolunu oynayarak 3-0 kazanırken Trabzon'da Ersun Yanal dönemi sona ermişti.Beşiktaş ise bu haftayı zorlu Eskişehirspor deplasmanından aldığı 3 puanla kapamıştı.Haftanın olayı ise Yusuf'un yaptığı muhteşem asistti.Son 5 hafta öncesi Beşiktaş,Sivas'ın 1 puan arkasında takibe devam ederken sıra artık derbilere gelmişti.
Hayal kırıklıklarıyla devam eden bir sezonda birçok eksikle İnönü'ye gelen Fenerbahçe, Beşiktaş karşısında son yıllarda derbi maçlarındaki üstünlüğüne ve rahat olmalarına güvenirken Beşiktaş neredeyse fark peşindeydi.Gündüz bölümünde Sivas'ın da yenilmesiyle birlikte Beşiktaş cephesinde şampiyonluk şarkıları söylenemye başlanmıştı bile.Ancak İnönü'yü dolduran 30000 kişi büyük bir şokla sahadan ayrılıyordu,Beşiktaş Fenerbahçe'ye 2-1 kaybederken oynadığı futbolla da ayrıca bizleri kahrediyordu.Şimdi önümüzde 2 Ankara deplasmanı ve arasında İzmir'de oynayacak bir Türkiye Kupası finali vardı.
31.hafta ile birlikte artık maçlar aynı saatte oynanmaya başlamıştı.Beşiktaş Ankaraspor'u 4 golle geçerken Sivas sahasında 1 yıl sonra düşmeme mücadelesi veren İstanbul BB'ye 2-1 kaybediyor ve Beşiktaş beklenmedik şekilde zirveye çıkıyordu.İzmir'de ise 10 gün öncesinin rövanşı vardı.Beşiktaş bir 4 gollü galibiyet de Fenerbahçe önünde alıyor ve sezonun ilk kupasını müzesine götürüyordu.Bu maçla birlikte Beşiktaş Fenerbahçe önündeki 6 maçlık yenilgi serisini bitiriyor,sezonun ilk derbi galibiyetine uzanıyordu.Fenerbahçe ise Türkiye Kupası'nı yine çok yaklaşmasına rağmen kaybediyordu.Ardından Beşiktaş tekrar Ankara'ya döndü,A.Gücü'nü de 3-1 yendi ve G.Saray derbisini beklemeye başladı.Akıllar 100.yıldaydı ve beklentiler yine 33.hafta İnönü'de oynanacak olan G.Saray derbisi ile ilan edilecek şampiyonluktaydı.
3 hafta önce Fenerbahçe'ye kaybedilen maça benzer bir maç oldu,sadece Beşiktaş bu kez şanslı olan taraftı ve kötü oynadığı maçı 2-1 kazanmıştı.Galibiyet ve artık çok yakın olan şampiyonluk ilk maçın aksine bu sefer hakem konuşulmasını engellemişti.Sivas ve Trabzon'un da kazanmasıyla birlikte artık iş son haftaya kalmıştı.İddiasız bir Denizlispor karşısında alıncak 3 puan Beşiktaş'ı şampiyon yapacaktı.
Denizli'de sakat Delgado ve cezalı Yusuf'tan yoksun olan Beşiktaş Tello'yu da sakat sakat oynatıyordu.Ancak Tello bu duruma 43 dakika dayanabildi.2.yarıda oyuna giren İbrahim Üzülmez, Mustafa Denizli tarafından 1 yıl aradan sonra kaptanlık pazuandına kavuşurken siyah beyazlılar sahadan 2-1 galip ayrılarak 6 yıl aradan sonra şampiyon oluyordu.
Daha bu şampiyonlukla ilgili yazılacak çok şey var ancak bu haliyle bile uzun olan yazıyı burada bitiriyorum.